Topuk Kanı veya Diğer Testlerin Verilmemesi Nedeniyle Savcılığa Şikâyet Edilen Aileler İçin Dilekçe Hazırlandı

Topuk Kanı veya Diğer Testlerin Verilmemesi Nedeniyle Savcılığa Şikâyet Edilen Aileler İçin Dilekçe Hazırlandı
Yayınlama: 31.12.2025
A+
A-

Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı Av. Cüneyt Bülent Şeker’den Hukuki Bilgilendirme:

Topuk Kanı veya Diğer Testlerin Verilmemesi Nedeniyle Savcılığa Şikâyet Edilen Aileler İçin Dilekçe Hazırlandı

Bursa Vatan Medya Grubu köşe yazarı ve avukat Cüneyt Bülent Şeker, sosyal hizmetler ve il sağlık müdürlükleri tarafından, sadece “topuk kanı testi veya diğer sağlık testlerinin verilmemesi” gerekçesiyle Cumhuriyet Savcılıklarına şikâyet edilen aileler için önemli bir hukuki açıklama yaptı.

Av. Şeker, bu tür durumlarla karşılaşan aileler için, mağduriyet yaşamamaları adına hazırlanmış özel bir dilekçeyi kamuoyuyla paylaştı. Bu dilekçe, özellikle tıbbi müdahaleye onam verme hakkı, çocuğun üstün yararı, anayasal haklar ve kişisel verilerin korunması gibi yasal dayanaklara dikkat çekiyor.

Av. Cüneyt Bülent Şeker’in Açıklaması:

Avukat Şeker, dilekçenin amacı hakkında şu açıklamayı yaptı:

“Bu dilekçe, yalnızca sağlık gerekçeleri veya kişisel tercihleri nedeniyle topuk kanı veya diğer testleri yaptırmamış ailelerin cezai bir işlemle karşı karşıya kalmamaları için hazırlanmıştır. Aileler, ifadeye çağrıldıklarında bu dilekçeyi sunarak yasal haklarını savunabilirler.”

Dilekçenin, savcılıkla yapılacak ifadelerde kullanılmak üzere hazırlandığını belirten Şeker, ailelerin hukuki destek almasının önemine de vurgu yaptı.

Dilekçenin Kullanım Alanı:

Hazırlanan dilekçe yalnızca savcılık ifadelerinde kullanılmak üzere özel olarak tasarlanmıştır. Bu sebeple, şikâyet edilen ailelerin önceden hukuki destek almaları ve doğru bir savunma stratejisi izlemeleri önerilmektedir.

Emsal Niteliğinde Bir Gelişme

Bu gelişme, özellikle anne-baba tercihine dayalı sağlık uygulamaları konusunda yaşanan hak ihlalleri açısından önemli bir emsal teşkil ediyor. Ailelerin, devlet tarafından yönlendirilen sağlık testlerini reddetmeleri durumunda hukuki haklarını savunabilecekleri bir araç sunulmuş oldu. Bu durum, hem hukuki açıdan hem de ailelerin kişisel tercihlerinin korunması açısından büyük bir adım olarak değerlendiriliyor.

Av. Cüneyt Bülent Şeker’in bu hukuki açıklaması, özellikle ailelerin sağlık konusunda kendi tercihlerine saygı gösterilmesi gerektiği ve bu haklarının yasal bir zemin üzerinde savunulabileceği yönünde önemli bir farkındalık yaratmaktadır.

TOPUK KANI VEYA SAİR TEST VERİLMEMESİ SEBEBİ İLE SAVCILIĞA ŞİKÂYET EDİLENLER İÇİN HAZIRLANMIŞ DİLEKÇE ÖRNEĞİ KULLANIMI;

Bu dilekçe Sosyal Hizmetler veya İl sağlık Müdürlükleri tarafından haksız bir şekilde “Hiç topuk kanı veya test vermediği için” Cumhuriyet Savcılıklarına şikâyet edilen aileler tarafından ifadeye çağırıldıkları zaman verilmelidir.

Eğer çocuğun sağlıklı olduğuna dair bir rapor var ise bu dilekçeye eklenmelidir.

Dilekçenin tıbbi kısımları (Zaten uzun olan dilekçeyi) kısaltmak için çıkartılabilir. Yahut tekrar niteliğinde görülen yerler (Dilekçenin özüne dokunmadan, anlam bozulmasına yol açmamak kaydı ile) çıkartılabilir, dilekçe özetlenebilir.

Kolluk da veyahut savcılık kaleminde verilecek ifade sırasında; “İfademi yazılı olarak veriyorum, başka da ekleyecek bir husus yoktur” şeklinde ifade verilebilir ve bu yeterli olur. Dilekçenin 2 suret şeklinde hazırlanması, bir suretinin üzerine kolluğun (Jandarma-polis) “Elden teslim alındığı” şeklinde bir ibare düşürülmesi ve geri alınması yerinde olur.

Ancak 1 veya 2 defa topuk kanı alınmış olması, çocuğun 6 aylık olması, yeni alınmış ve çocuğun sağlıklı olduğuna dair raporun bulunması, çocuktan kan alınması halinde tehlikeye sebebiyet verecek “Hemofili, T-Hücre eksikliği” gibi bir hastalığın bulunması durumlarının ayrıca ifade tutanağına geçirilmesinde fayda vardır.

Bu dilekçe idarece savcılığa yapılan suç isnadı ile ilgili olarak kullanılır. Bu durumda savcılar takipsizlik kararı verecek dahi olsalar (Ki istinasız olarak vermektedirler) ailenin ifadesini (Dosyada bir eksiklik olmaması için) almak durumundadırlar.

Ancak (Aile-Asliye-Çocuk) mahkemelerinin tedbir kararı vermesi üzerine kolluğun bu karara dayanarak aileyi karakola çağırması veya yanlarında İl Sağlık Müdürlüğü görevlileri olmadan tek başlarına ailenin evlerine gitmeleri SUÇTUR.

Topuk kanı ve sair testin yapılmamış olması sebebi ile verilen tedbir kararlarının uygulayıcısı “İl Sağlık Müdürlükleridir” bunlar da aile ile konuşmaya gittiklerinde yanlarına “Güvenlik gerekçesi ile” kolluk alabilirler. (Sosyal Hizmetler ve İl Sağlık Müdürlükleri bu hususu genellikle aileye mobbing uygulamak için kullanmaktadırlar, çünkü çoğu aile kapısında polis veya jandarmayı görünce dizlerinin bağı çözülmektedir.)

Ancak bu durumda dahi kolluğun topuk kanı (Veya test) vermeyen aileye cebir uygulamak gibi bir görevi ve hakkı yoktur. Bu husus ilgili AYM kararlarında da işaret edilmiştir.

Öncelikle bu tedbir kararlarında kolluğa bu yetki yüklenmiş değildir, kararda olmayan bir hükmü kolluk uygulamaya kalkar ise keyfi hareket etmiş ve suç işlemiş olur.

Çok nadir de olsa (Acemi-yeni atanmış ve idareye yaranma hevesinde olan) hâkimler kolluğun idareye destek olması, koordinasyon içinde hareket etmesini işaret eden muallak kanunları da ekleyerek verdikleri tedbir kararını kolluğa bir üst yazı yollamaktadırlar ve bu yazı ile kolluğun kafası karışmakta ve bu kararı zorla icra edilmesi gerektiğini zan etmektedir. Ancak bu üst yazıda bahsedilen kanunlar güç kullanımına ilişkin değildir. Kolluk aldanıp aileye karşı güç kullanır ise (Ailenin şikâyeti halinde) meslekten atılması ve hapis yatmasını gereken bir durum ile karşı karşıya kalır.

İkincisi böyle bir tedbir kararını uygularken güç kullanılacağına dair bir icra veya infaz kanunu yoktur. Ortada ne infazı gereken suçun cezası, nede cebren icrası gereken bir alacak-hak söz konusudur.

Bunlar esasen çocuğun hayatının sağlığının tehlikede olduğuna dair haklı bir sosyal hizmetler raporuna veya çocuğun şahsına mahsus bir sağlık raporuna dayanmayan, basit yargılama usulüne göre verilmiş, kesin hüküm teşkil etmeyen, sadece idare (muallak gerekçelerle) talep ettiği için (hâkimler üzerindeki baskı sebebi ile verilen) YOK HÜKMÜNDEKİ kararlardır. Yarın idarenin değişen şartlardan dolayı bir anda çark etmesi ile bu kararların verilmesi bıçak gibi kesilebilir. Yakın tarihte bunun birçok örneği görülmüştür.

Bunların uygulanması için cebir kullanılmaya kalkılması halinde ailenin MEŞRU MÜDAFAA HAKKI VARDIR. Topuk kanı vermemek suç değildir, ancak zorla test kanı almaya kalkmak (benim tespitime göre) 7 ayrı suça sebebiyet verir.

Aşağıda dört adet 1-) NUMARALI AÇIKLAMA MADDELERİNDE SİZİNLE İLGİLİ OLMAYANLAR SİLİNEREK DİLEKÇE VERİLMELİDİR. Hiç birisi ilgili değil ise hepsi silinmeli, dilekçedeki 2. Madde 1. Madde olarak değiştirilip sırası ile diğer madde numaraları da değiştirilmelidir. (Not: Bu açıklamalarda dilekçe verilmeden önce silinmelidir.)

……………….. CUMHURİYET SAVCILIĞI’NA

Dosya No……….: 2025/…….Hz.

KONU………….: İlgili Soruşturmaya ilişkin yazılı beyanlarımdır.

1-) TOPUK KANI İLE TARANAN HASTALIKLARA İLİŞKİN TESTLER TARAFIMIZDAN YAPTIRILMIŞTIR.

a-)Müşterek çocuğumuz düzenli olarak Aile Sağlığı Merkezinde muayene ettirmemize ve …….. testini yaptırmış olmamıza karşın, topuk kanı ile ilgili testlerinin sağlıklı bir şekilde yapılacağına dair şüphelerimiz olduğu, önceki çocuğumuzda bazı sağlık sıkıntıları yaşamamız sebebi ile yenidoğan çocuğumuz……………. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesi’nde Çocuk hastalıkları ve imminoloji uzmanı olan Prof. Dr. Alişan Yıldıran’a ………. tarihinde muayene ettirdik ve topuk kanı ile taranan 6 hastalığa ilişkin testleri doktorumuzun nezaretinde yaptırdık, bu muayene ve test sonuçlarına göre çocuğumuzda hem topuk kanı testi ile taranan hastalıkların ve başkaca bir hastalığının olmadığı, çocuğumuzun sağlıklı olduğu kesinleşmiştir. (Bu muayene ve test sonuçları dilekçe ekindedir.)

b-)Bu test sonuçları da bağlı olduğumuz ………. İsimli, ……… Numaralı Aile Sağlığı Merkezi doktoru Dr. ………..’a ……… tarihinde göndermemize,onun da bu sonuçları İlçe Sağlık Müdürlüğü ile paylaşmasına karşın, İlçe Sağlık Müdürlüğü dosyamızı ………. Sosyal Hizmetler Müdürlüğünce göndermiş ve hakkımızda tedbir kararı istenmiş, ayrıca suç duyurusunda bulunulmuştur.

c-)………. Çocuk/Aile/Asliye Mahkemesine yaptırdığımız bu testler hakkında idarece bilgi verilmemiş yahut mahkeme bu muayene ve testleri yeterli görmemiş olsa dahi mahkemenin ( Yahut savcılığın) çocuğun sağlık durumuna ilişkin bir rapor temin edilmeden, çocuğun sağlığının ne surette tehlikede olduğu kanıtlanmadan, idarenin soyut iddiaları ile Anayasa ve yasalar ile güvence altına alınmış olan velayet-vücut dokunulmazlığı ve tıbbi müdahaleyi ret haklarımız yok sayılarak hakkımızda tedbir kararı verilmesi ve suç duyurusunda bulunulması hukuka aykırıdır.

1-) ÇOCUĞUMUZDAN BİR ( VEYA İKİ) KERE TOPUK KANI ALINMIŞTIR, MÜKERRER TOPUK KANI TALEBİ HUKUKA VE SAĞLIK BAKANLIĞI GENELGELERİ VE YÜKSEK MAHKEME KARARLARINA AYKIRIDIR.

Müşterek çocuk ……………………..   …………………… doğumlu olup

………………..  Hastanesi doğmuştur, kendisinden bir kere (Veya iki kere) topuk kanı alınmıştır ve bu test sonucuna (Veya sonuçlarına) göre müşterek çocukta hastalık şüphesi söz konusu değildir.

Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu 674 14 668 Sayılı “Yenidoğan Tarama Programı” isimli genelgesinin 2. Sayfasının 2. Paragrafında, “ Daha önce topuk kanı alınmadı ise veya topuk kanı bebekten 48 saat dolmadan alındı ise, mutlaka mükerrer topuk kanı alınmalıdır. Bebeklerden sadece 1 kere topuk kanı alınmalıdır…” demektedir.

Yine genelgenin 5. Paragrafında; “Bebek hastaneden ayrılırken henüz 48 saatlik oral beslenme süresi dolmamış ise mutlaka uygun zamanda mükerrer numune alınmalıdır, Mükerrer test sonuçları normal ise başka topuk kanı örneği alınmamalıdır…” demektedir.

Yine genelgenin 6. Paragrafında, “48 saatlik oral beslenmeyi takiben alınan numunelerde test sonuçları normal” ise tekrar topuk kanı alınmamalıdır…” demektedir.

Anayasa mahkemesi ise 19/12/2023 tarih. 2020/22948 Başvuru numaralı Uğur Ali Naki YÜREĞİÇATAL başvurusu hakkında verdiği kararda; (34, 35, 36. Paragraflarda) “Muhammed Ali Bayram” Kararına da atıfta bulunularak; “test sonuçlarının normal olması durumunda mükerrer topuk kanı alınmaması gerektiği….Topuk kanı örneğinin bir defa ve hastalık şüphesi halinde yenilenmek üzere sınırlı olarak alınabileceği İlgili Sağlık Kuruluşunca mükerrer topuk kanı örneğinin neden çocuğun üstün yararına olduğuna ilişkin ilgili ve yeterli (Tıbbi) gerekçe ortaya koyamaması…” sebebi ile 2. Kere topuk kanı alınması yönündeki tedbir kararını hukuka aykırı bulmuştur, bu karara dayanan çok sayıda istinaf mahkemesi kararı olup, bu kararlar Sağlık Bakanlığı genelgesi ile de aynı doğrultudadır. Dolayısı ile ortada suç isnadını gerektirecek hiçbir hukuki temel mevcut değildir.

1-) ÇOCUĞUMUZDAN DAHA ÖNCE KAN ALINMIŞTIR, TOPUKTAN ALINAN KANIN DAMARDAN ALINAN (VENÖZ)  KANDAN BİR FARKI YOKTUR.

Çocuğumuzdan doğum sonrası …………….Hastanesinde ……….. tarihinde doğmuş, doğumdan sonra 3 kere (7 tüp) kere tetkik amacı ile kan alınmıştır, bu ekipriz raporu ve kan alımı ile ilgili hastane belgelerinde mevcuttur. (EK-1)  bu alınan kanlar ile tüm testler yapılmış ve çocuğun hiçbir hastalığı olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak buna rağmen “Topuk kanı vermediğimiz” gerekçesi ile hakkımızda tedbir kararı istenmiş ve hakkımızda Cumhuriyet Savcılığına şikâyette bulunulmuştur. Topuktan alınan kanın diğer bölgelerden alınan kandan farklı bir özelliği yoktur. Bizlerde çocuğu korumak ile yükümlü velileri olarak özel statüdeki Aile Sağlığı Merkezlerinin ve Sağlık Sektörünün kazancının düşmemesi için sık sık çocuğumuz deldirmek, ona acı vermek zorunda olmamalıyız. Ayrıca durum; 19/12/2023 tarih. 2020/22948 Başvuru numaralı “Mükerrer test kanı alınmasının tıbbi gerekçesi sunulmadan yapılamayacağına…” yönündeki AYM kararına aykırıdır.

1-) MÜŞTEREK ÇOCUĞUMUZUN DOĞUMUNDAN İTİBAREN ……. AY GEÇMİŞ OLUP, SAĞLIK BAKANLIĞI GÖRÜŞÜNE VE YÜKSEK MAHKEME KARALARINA GÖRE TOPUK KANI ALINMASI FAYDASIZDIR, ÇOCUĞUN İHMALİ SURETİ İLE SUÇ İŞLENDİĞİ İDDİASI TEMELSİZDİR.  

Sağlık Bakanlığı Tarafından Türkiye genelinde uygulanan Yenidoğan Tarama Programı 67414668 Sayılı, 2014/7 sayılı “Yenidoğan Genelgesi” doğrultusunda Sağlık Bakanlığı talimatına göre; “ 6. Ayın sonuna kadar alınan topuk kanı numunesi ile… tarama laboratuvarında çalışılabildi, bebek doğduktan 6 ay sonra alınan numunelerin ise çalışılmaya elverişli olmadığı bildirildiği…”demektedir. Aynı zamanda bu 6 aylık süre içinde çocukta ilgili hastalık belirtileri mevcut değilse, bu hastalıkların olmadığını da netleşmiş bulunmaktadır.

Müşterek çocuk ……………….. ise ……… doğumlu olup, ….. ay ….. günlüktür ve SAĞLIKLIDIR. Bu tarihten sonra topuk kanı alınmasının faydasız olduğuna dair ise çok sayıda istinaf mahkemesi kararı vardır. (Ör; Bursa BAM 2. Hukuk Dairesi tarafından 2024/2768 E.  2024/ 2571 K. Sayılı, 11.12.2024 Tarihli / EK-1)  Ancak bunlar topuk kanı reddi hakkında verilen tedbir kararları olup, bu 6 aylık süre geçmemiş olsaydı dahi topuk kanı vermemek bir suç olduğu iddia edilemezdi.

———————————————  

       2-)TOPUK KANI VERMEMEK YAHUT TEST YAPTIRMAMAK (Zaruri bir sebep olmadığı

        halde, sağlıklı doğan her çocuktan İstenen ve koruyucu hekimlik kapsamındaki testleri

        yaptırmamak) BİR SUÇ DEĞİLDİR, TCK m.233 (Ve sair suç) KAPSAMINDA

        DEĞERLENDİRİLMESİ HUKUKA AYKIRIDIR.

Adana Cumhuriyet Savcılığının basına yansıyan Murat ÇAKMAK hakkında topuk kanı verilmemesi gerekçesi ile verdiği (Adana Cum. Sav. 2025/6702 Sor.  2025/16957 Kar.) TAKİPSİZLİK KARARI basına yansımış, Türkiye çapında haber olmuştur. Bunun haricinde de Türkiye genelinde bu konuda istisnasız olarak takipsizlik kararı verilmekte olup, ilgili takipsizlik kararlarından birkaçı dilekçe ekindedir.(EK-3)

Anayasa’nın 38. Maddesinde; “kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı kimsenin cezalandırılamayacağı, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerinin kanunla konulacağı” ifade edilmiştir. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin yasaklandığının ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların neler olduğunun kuşkuya yer vermeyecek biçimde kanunda gösterilmesini gerektirir. Bu ilke, ceza hukukunun da temelini oluşturur. Suç ve cezada kıyas ve kıyasa yol açacak geniş yorum yapılması hukuka aykırıdır. (TCK. m.2 vd.)

Anayasa mahkemesine 233/1. Maddesinin AY. m.2 ve m. 38’e aykırı olduğu gerekçesi ile

başvuru yapılmış (AYM. 24.05. 2012 T. 2011/129 E. 2012/81 K.) bu başvuru oy çokluğu ile

“Düzenlemenin gerekçesinde atıf yapılarak; bakım, eğitim, destek yükümlülüklerinin 4721 Sayılı (TMK) Kanununa göre somutlaştırmaya elverişli olduğu…” gerekçesi ile ve oy çokluğu ile ret edilmiştir.

Karara karşı oy yazısı veren 5 üye ise özetle; “Türk Medeni Kanunun aile hukuku kitabında yer alan hükümlerin hangisinin bakım, eğitim, destek olma yükümlülüğü kapsamında olduğunun açıkça gösterilmediğini, bu durumun hâkimin keyfiliğine yol açacağı, örneğin sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil eden zina gibi fiilin veya suç olmayan bazı MK yükümlülüklerinin TCK. 233 kapsamında değerlendirilebileceği…” vs. endişelerini belirtmişlerdir.

Zaten AYM. (07.07.2011 T. 2010/69 E. 2011/116 K.) ve (15.01.2009 T. 2004/70 E. 2009/7 K.)

Sayılı kararları da bu karşı oy görüşlerin desteklemektedir. Bizce de bu karşı oy gerekçeleri haklıdır,

ancak yine de AYM bu kararında suç konusunun TMK ve Aile hukuk kısmı ile sınırlı olacağının 

         altını kesin bir şekilde çizmiştir. Topuk Kanı vermemek ise TMK ve aile hukuku kapsamında  

         bir yükümlülük değildir. TMK’nın ilgili 327. maddesinde “Çocuğun bakımı,

         eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır.” hükmü mevcuttur.

Yargıtay Kararlarına göre ise; yeni doğan bebeğini bakacağı inancı ile başkasına terk etmek

(4.CD. 09.03.2021 T. 2020/28876 E. 2021/8281 K.) maddi durumu olmasına rağmen eş ve çocuklarının bakım giderlerini karşılamamak (18.CD. 16.05.2016 T. 2015/ 23698 E.2016/ 10599 K. ) Velayeti altındaki çocuğa baskı yaparak sekiz gün dışarıda kalmasına sebebiyet vermek/veya eve almamak (14.CD. 24.11.2014 T. 2013/3255 E.  2014/ 13117 K.) Çocuğunu okula göndermemek (18. CD. 16.05.2016 T. 2015/29094 K. 2016/ 10600 E.) gibi fiiller TCK.m.233/1 kapsamındadır. Burada bakım (eğitim veya destek) ihtiyacı olan aile ferdi ve bu ihtiyacı sorumluluğu ve imkânı dâhilinde olmasına rağmen kasten gidermeyen, ihmal eden kişilerden bahsedilmektedir.

Bizce hasta veya yaralanmış (Ör; kolu kırılmış) çocuğunun bilinen ve kesin sonuç veren

Tedavisini yaptırmamak da (Zorlama bir yorum ile)TCK. m.233 kapsamındaki bakım yükümlülüğü kapsamında değerlendirilebilir.

Ancak topuk kanı veya genel sağlık tarama testlerini yapılmasını ret etmek; 1-) Hiçbir

        hastalığı olmayan, (Sağlıklı doğmuş) her yeni doğan çocuktan, çok nadir 6 hastalığa

yakalanması ihtimaline binaen talep edilmekte, ( FKU-10.000/1, KH-4.000/1, BE-60.000/1, KF-3.500/1, KAH-10.000/1, SMA-8.000/1) 2-)Bu testlerin doğru sonuç vereceği kesinlik arz etmemekte, (Klinik hastalık bulguları tespit edilmeden kaç test yapılırsa yapılsın hastalık teşhisi kesinlik arz etmez, bir maddenin veya hastalık geninin çocukta tespiti ileride hasta olacağı anlamına gelmez.) 3-) Hastalık tedavisi (Bakanlık ve ilaç şirketlerince) vaat edilememekte (Genetik hastalıkların tedavisi yoktur), sadece (uzun yaşama, hayati tehlike vs. gibi kanıtlanmamış muallak sözler ile süslenmiş) bir konfor vaadi bulunmakta, 4-) Ve hatta bu taranan 6 hastalıktan önemli olan 3 tanesinin (Fenilketönüri, Kistikfibrosiz, SMA) önerilen ve astronomik tedavi ücretleri de Devlet tarafından karşılanmamaktadır. Valilik izni ile SMA ilacı Zolgensmaya (Bir dozu 2.100.000,oo Dolar) ulaşmak için aile fertleri kent meydanlarında ve sosyal medyada dilendirilmektedir. Bu şüphesiz yaman bir çelişkidir.

Yani sistem testi yaptırmayan kişiyi suçlu kabul etmekte, ancak eğer test sonucu çocuk

       Hasta kabul edilir ise tedavi olarak gösterilen ilaca geç veya hiç ulaşılamaması ile

       ilgilenmemektedir? Bunun anlamı; sistem zoru ile test ve tedavi satışı yapılmasıdır. Karşımızda

       AY.17 madde anlamında bir tıbbi zorunluluk yoktur.

Sağlık bakanlığının topuk kanı (yaptırmış ve yaptırmamış) çocuklardaki hastalık, ölüm,

        iyileşme oranlarını kıyasladığı bir bilimsel-istatistik çalışması ise mevcut değildir (?) halbuki

        böyle bir kanıt olmadan değil bu testleri yaptırmamanın suç olduğu, faydalı olduğu dahi iddia

edilemez!

Türkiye de (SGK dan yararlansın yararlanmasın) bütün çocuklar sağlık hizmetinden bedava

yararlanıyor olsa idi veya tüm testler ve tedaviler bedava yapılsa idi (bu suçlama yine hukuka aykırı olmak ile birlikte) kendi içinde bir mantığı olabilir idi. Ancak 6000 genetik, 500 metabolik hastalık mevcuttur, eğer bunlardan sadece 6 tanesine ilişkin hastalıkların taranmasının reddi suç kabul ediliyor ise, diğer hastalıkların taranmamasından kim sorumludur? Mesela ülkemizde çok görülen; Down sendromu, FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi), Talasemi (Akdeniz Anemisi) bunlar çocuklarımız için tehlike arz etmemekte midir?

Bu mantığa göre bu şikâyeti yapan idare görevini ihmal etmiş ve bizden kat ve kat daha ağır bir suç işlemiş bulunmaktadır.

Topuk kanı vermeyi ret etmek ise aşağıdaki kanunlar çerçevesinde ailenin tıbbimüdahaleyi

ret ve tedaviyi seçme kapsamındadır:

        -1219 sayılı Tababet Ve ŞuabatıSan’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un m.70/f.I, c.1;

Tabipler…..yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar…” demektedir.

 

-Hasta Hakları Yönetmeliği m.24/f.I ; “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir, hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır…” demektedir.

-1999 tarihli Hekimlik Mesleği Etik Kuralları 42. Maddesi; “Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişiler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir…” demektedir.

-Yine Türkiye’nin imza koyduğu, TBMM de onaylanması sebebi ile kanun gücünde olan, dolayısı ile Anayasaya aykırılığı da iddia edilemeyen tıp hukukuna ilişkin uluslararası anlaşmalardan:

-1981 tarihli Lizbon Bildirgesinin 5. Maddesi,

-1984 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi 3/5. maddesi,

-1995 tarihli Bali Bildirgesinin 5. Maddesi,

-2003 tarihli Bioetik Sözleşmesinin 6/2. Maddesi,

-1964-2023 Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi 25. Maddesi;Tıbbi müdahale öncesinde; “… Yasal temsilcisinin (veli veya vasisinin) onayının alınması gerekir…” demektedir.

-Ayrıca kan ve DNA (6698 Sayılı KVKK m.6 ve devamı anlamında) insana ait en önemli kişisel verisi olduğu için kanuni temsilci (Veli-vasi) izni olmadan alınamaz ve işlenemez, aksi davranış TCK 134-140 ve KVKK m.6 kapsamında suç teşkil etmektedir.

Ağır hasta veya ağır şekilde yaralanmış çocuklara acil müdahale gereken durumlarda, hayati tehlikeyi bertaraf etmek için kanuni temsilci izni aranmaksızın “AY. 17 maddesindeki tıbbi zorunluluk (Zaruret hali) kapsamında” tıbbi müdahale mümkün ve bu tür bir tıbbi müdahaleyi ret etmek duruma göre TCK.233 kapsamında değerlendirilebilir iken, topuk kanı ve aşı uygulamasının hiçbir surette kanuni temsilci izni olmadan yapılması mümkün değildir, çünkü bunlar sağlıklı çocuklara uygulanmak istenen, az veya çok zararı olan, fakat faydasına garanti verilmeyen “Koruyucu hekimlik-genel sağlık taraması” kapsamındaki ancak “tercih konusu olabilecek” uygulamalardır, yani burada bir TIBBİ ZORUNLULUK (Zaruret hali) YOKTUR.

Eğer aile sağlıklı doğan çocuğunu uygulanmak istenen (Çocuğun fizyolojisine göre az veya çok) zararı olan ve faydası çok şüpheli bazı testlerin dahi yapılması ret edilemeyecek ise yukarıda saydığımız bu kanun maddelerinin uygulama alanı neresidir?

3-) AİLEMİZİN AŞI-TOPUK KANI VE SAİR (ZARURET VE ACİLİYET ARZ ETMEYEN) TIBBİ MÜDAHALELERE ZORLANMASI SUÇTUR

Zaruret ve kesinlik arz etmeyen, ticari yönleri de olan bu tür tıbbi müdahalelerin zorunlu olduğunu iddia etmek hukuken mümkün değildir, ancak ailesinin aydınlatılmış onamı (İzni) alınmadan, temyiz kudreti olmayan (Doktrinde bu yaşın üst sınırı 15 olarak kabul edilmektedir) çocuğa aşı ve topuk kanı gibi tıbbi müdahaleler yapılması veya bu yönde aileye baskı yapılması suç teşkil etmektedir, şöyle ki:

A-) Kan ve DNA 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 6. ve devamı maddelere göre bir insanın en önemli kişisel verisidir, izinsiz veya zorla alınması, izinsiz tıbbi deney ve bilimsel çalışmalarda kullanılması-işlenmesi, paylaşılması:

a-) TCK m. 86 (Kasten yaralama) 1-3 yıl hapis.

b-) TCK. m. 90 (İnsan Üzerinde Deney) 1-3 yıl hapis.

c-) TCK m. 135-139 (Kişisel verilerin izinsiz alınması, yayılması, yayımlanması) kapsamında, 2-4 yıl arası hapis cezasını gerektirir.

d-) Ayrıca bu filer (Kadına zor kullanılarak çocuğunun elinden alınması ve test uygulaması halinde) 6284 Sayılı kanuna da aykırılık teşkil eder.

B-) Sağlık sektörü çalışanlarının aşı-topuk kanı uygulamasını reddeden ailelere; “Polis ile kapınıza geliriz, çocuğunuzu elinizden alırız… vs.” şekilde sözlü baskı yapması, sık sık telefon ile arayıp rahatsız etmesi yahut matbu topuk kanı ve aşı reddi formlarını “Zorunlu olduğu iddia edilerek” imzaya zorlanmaları ; “TCK m. 123/1 (Huzur ve Sükûnunu Bozmak) suçunu oluşturur, cezası; 3 ay- 1 yıl hapistir. Verilen rahatsızlık “Israrlı takip” derecesinde ise (TCK. 123/A) cezası; 6 ay-2 yıl arası hapistir.

C-)Rahatsızlık veren ve baskı içeren bu konuşmalar tehdit de içeriyor ise; TCK m. 106 (Tehdit suçu) cezası 6 ay -2 yıl arası hapistir.

D-) Ailenin test vermediği için hastane (Veya Sağlık Ocağında) güvenlikçiler (Veya polis) marifeti ile hapis tutulması; TCK m.109 (Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu) oluşturur, cezası 1-5 yıl arası hapistir. Bu suç cebir, tehdit kullanılarak işlenir ise hapis cezası 2 yıldan başlar, silah ile veya birden fazla kişi tarafından işlenir ise ceza bir kat arttırılır.

E-) Aşı-topuk kanı, maske takma uygulamalarını ret ettiği için doktorun (Yerine aynı nitelikte başka bir hekim bırakmadan) hastasını terk etmesi, muayene sırası gelmiş hastaya bakmaması, tarihi verilmiş doğuma girmemesi; Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi 18. Ve 19 maddesi, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 10. Ve 25. Maddesi, Hususi Hastaneler Kanunu 44. Maddesi atfınca; TCK. 257/2 (Görevi Kötüye Kullanma, 3 ay-1 yıl hapis) ve ayrıca TCK 122 (Nefret ve ayrımcılık, 1-3 Yıl hapis) suçlarını oluşturur. Hasta ölmüş ise (TCK m.85 Taksirle Öldürme suçu, 2-6 yıl arası hapis) söz konusu olur. (Maddi, manevi tazminat davasından doğan haklar saklıdır.)

F-) Eğer bu suçlar kamu görevlisi tarafından işlenir ise, ceza yarı oranında arttırılır. Memura amiri tarafından verilen ve konusu suç teşkil eden emir (Yazılı olarak verilse dahi) yerine getirilemez, yerine getiren memur, emri veren amir ile birlikte ceza alır. (TCK m.24)

G-) Memuriyet sırasında işlediği kasıtlı suç nedeniyle bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olan memurun görevine son verilir. (Devlet Memurları Kanunu; 657/5 ve devamı.) 

4-) 2014/2077 SAY. AYM KARARINDA BELİRTİLİN AKSİNE TOPUK DELİNMESİ SURETİ İLE KANI ALINMASI (Veya gereksiz kan alınması) YENİDOĞANLARA (Çocuğun fizyolojisine göre farklılık arz etmek ile birlikte) AZ VEYA ÇOK ZARAR VERMEKTEDİR. ZARURET ARZ ETMEDİĞİ SÜRECE AİLEDEN İZİNSİZ BÖYLE BİR KAN ÖRNEĞİ TALEBİ ÇOCUĞUN ÜSTÜN MENFAATİNE HİZMET ETMEZ.

Tıp etiğinde temel kural;  “Önce zarar verme” (Primum non nocere) dir. Yenidoğan bebekler için bu kural; “Çok gerekli değilse elleme-gözle” şeklindedir. Ancak günümüzde bu kaide sağlık sisteminin “Sağlıkta Dönüşüm Süreci” sebebi ile tamamen özelleşmiş olması ( Üniversite ve devlet hastaneleri de SGK’ya özel sözleşmeler ile hizmet satmakta ve döner sermayesinde biriken parayı performans sistemine göre çalışanları ile paylaşmaktadır.) mantar gibi her yere dikilen hastanelerin desteklenmesi ve bu konudaki ticari kaygılar sebebi ile göz ardı edilmektedir. Şöyle ki;

           a-) Doğumdan sonraki 48 Saat-bir haftalık süreçte bir bebeğin savunma sistemi henüz gelişmemiştir, kanı kolay pıhtılaşmamaktadır, normal insana göre enfeksiyon kapma riski yüksektir, ona bu dönemde dışarıdan yapılacak her müdahale risk arz etmektedir. Hele hemofili veya Kombine İmmün Yetmezlik (T hücre eksikliği) gibi bağışıklık yetmezliği ile doğan bir çocuktan (Doğumundan kısa süre sonra) kan alınması sağlığını tehlikeye atabilir, hatta hayati tehlike arz edebilir. Bu hastalıklar çocukta olmasa dahi topuk kanı alımından sonra rahatsızlanan, enfeksiyon kaptığı için yoğun bakım ünitesine kaldırılan çok sayıda çocuk vardır, hastaneler/aile sağlığı merkezleri yoğun hasta ziyareti (Hastane mikrobu) olan yerlerdir. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran. http://www.gidahareketi.org/yazi-bebeklerde_topuk_kani_neden_verilmemeli-920)

         b-) Doğumdan kısa süre sonra topuğun (Kan alınan köşe bölgenin) 3 noktadan delinmesi (İddia edilenin aksine) bebeğin canını oldukça acıtır ve plantar refleks’in tetiklenmesi nedeni ile beyinde kalıcı bazı etki ve çeşitli zararlara sebebiyet verebilmektedir. (Doç. Dr. Cüneyt Konuralp “Bağışıklığın arka bahçesi 2 kitabı; sf-105-120 ve ayrıca https://www.habervakti.com/doc-dr-cuneyt-konuralptan-ezber-bozan-topuk-kani-aciklamasi)

         c-)Nitekim 6 hekimce yazılmış “Is heelprick as safe as wethink?” (Topuk kanı testi sandıgımız kadar güvenli mi?) adlı bilimsel makalede özet olarak:

“Topuk kanı alma, yenidoğan bakımında yerleşik bir uygulamadır ve etkili ve basit bir

prosedür olarak kabul edilir, ancak riskleri de vardır…bu komplikasyonların gelişim olasılığını unutmamak önemlidir.Topuk kanı alma sırasında stafilo kokalino külasyondan sonra gelişen soyulmuş cilt sendromu vakaları zaten bildirilmiştir. seklinde ifadelerde bulunulmuştur.

        d-)Yine bilimsel otoritelerce saygın bir dergi kabul edilen “Pain” dergisinde

yayımlanan “Evenroutine painful procedures can be harmful forthenew born” (Rutin

agrılı prosedürler bile yenidoganlar için zararlı olabilir) adlı makalede özetle: Stresli olaylar, serbest radikal (FR) üretimi de dahil olmak üzere karmasık süreçler aracılıgıyla yenidogan beynine zarar verebilir.” Demekte ve devamında topuk kanı alınmasının ise çocuk üzerinde stres meydana getirdiğini belirtmektedir.

SONUÇ OLARAK; topuk kanı veya kan alınması uygulaması (az veya çocuğun fizyolojisine göre çok) zararlı, ancak faydası şüpheli bir uygulamadır, şüpheli bir durumdan zorunluluk üretilemeyeceği açıktır. Ortada ciddi bir hastalığa ilişkin çok bariz klinik bulgular olmalıdır ki, çocuğun üstün menfaati çocukten test kanı istenmesini haklı kılsın, ortada “Birde test yapılsın teşhis kuvvetlendirilsin” şeklinde bir amaç olsun, testten kaynaklanan zarar riskini dengeleyecek, bu zarar dan daha üstün bir amaç bulunsun. Yoksa sağlık sektörünün kaş yapayım derken göz çıkartması, döner sermayeyi desteklemek ve çıkarı için (yahut hataları sonucu) hasta olamaya çocuğa ilaç-tedavi uygulayarak ona zarar vermesi günümüzde az rastlanan bir durum değildir

5-) TOPUK KANI TESTLERİ (VE SAİR TESTLER) KESİN TANI YÖNTEMİ DEĞİLDİR. KLİNİK BULGULAR OLMADAN SADECE TEST İLE HASTALIK TEŞHİSİ KOYULABİLECEĞİ VEYA İLERDE OLUŞABİLECEK HASTALIKLARIN ÖNLENDİĞİ İDDİASI İSE BİLİMSEL METHOT’DAN UZAK BİR TEST-TEDAVİ-İLAÇ PAZARLAMA YÖNTEMİDİR.

“Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünce” yayınlanan; Yenidoğan Metabolik ve Endokrin Tarama Programı sf.15 de topuk kanı testi için; “Kesin bir tanı yöntemi olmadığı” açıkça belirtilmektedir. Yani teşhis için klinik hastalık bulguları gereklidir, tek başına test de hiçbir anlam ifade etmemektedir. Buna rağmen sadece test ile hasta ilan edilen çocuklara ilaç uygulanması sağlık sektörünün tamamen ticarileşmesi sebebi ile çok yaygınlaşmıştır.

Sağlık Bakanlığınca da otorite kabul edilen “National Institutes of Health” kurulusunun “Yenidogan Taraması” adlı makalesinde:“Bazen bu testler “Yanlış pozitif” üretirler, yani test sonucu pozitif olsa bile, bebekte aslında hastalık yoktur.” Demekte ve topuk kanı alınarak elde edilen test sonucunun güvenilir olmadığı belirtilmektedir.

Testler süzgeç kâğıdına alınan kan örneklerindeki bazı maddelerin eksikliğine veya fazlalığına dayanmaktadır, ancak elde edilen sonuçların başkaca sebepleri de olabilmektedir.Testler standarttır, ancak her insan fizyolojisi farklıdır ve test sonuçları kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Bu sebeple testler sadece hastalığın olduğu yönünde bir şüphe oluşturabilse de, tek başına bir insanı hasta ilan etmek için yeterli değildir, çevresel faktörlerin değerlendirilmesi de önemlidir. Zaten uygulamada çok sayıda yanlış teşhise ve hatalı tedavilere rastlanmaktadır. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran- http://www.gidahareketi.org/yazi-bebeklerde_topuk_kani_neden_verilmemeli-920 ) (EK-8)

Klinik bulgu (hastalık belirtisi) gösteren kişilerde dahi hastalıkların teşhis edilmesi bir tahmin ve görüşten ibarettir. Bu teşhis de uzmandan uzmana, doktordan doktora göre farklılık arz edebilmektedir. Pekiyi ailelere (Çocukta klinik hastalık bulgusu olmamasına rağmen) zorlanan bu testlerin doğru sonuç vereceğine kim kefil olmaktadır. Özelleşmiş sağlık sektörünün üstün yararını gözettiği anlaşılan idare sürekli; “Ya çocuk ilerde bu nadir yakalanırsa” tezini savunmaktadır. Ancak  asıl“Ya testler ile yanlış teşhis koyulur ve yanlış tedaviler ile çocuğa zarar verilirse” sorusu da akla getirilmelidir ve günümüzde bu durum sürekli haberlere yansımaktadır.

6-) TEST İÇİN “TOPUKTAN” KAN ALINMASI BİR ZARURET DEĞİLDİR.

             Bu testler el üstünden kan alınarak, idrar testi,  ter testi ile (Bazılarında) dilaltından sürüntü alınarak yapılabilmektedir. Topuk kılcal damarların geçtiği, kan akışının zayıf olduğu bir noktadır. Örneğin amaç iltihaplı olan bir bölgeden o bölgeye özel bir kan örneği alınması da değildir, topuktan alınan kanın ise vücudun diğer bölgelerinden alınan kandan hiçbir farklı-özelliği yoktur. Hatta topuk kılcal damarların geçtiği bir nokta olduğu için (Venöz kan alımına nazaran) daha zor kan alınmakta, hatta kan gelişini sağlamak için çocuğun topuğu sıkılmaktadır.

Bazı sosyal medya ve tv doktorlarınca ileri sürülen topuktan kan alınınca “Çocuğun canının yanmadığı” iddiası ise “Kuru iddia” mahiyetindedir. Şüphesiz yenidoğan çocukların bu konudaki fikrini sormak mümkün değildir, ancak her çocuk bu işlemden sonra ağmakta, yüzü morarmakta ve sıkıntı çektiğini belli etmektedir.

İlgili testlerin yapılması için çocuğun damar yolundan (Venöz) kan alınmasına aileler kabul ettiği (Veya başka bir vesile ile damardan tüp tüp kan alındığı) durumlarda dahi topuktan kan alınması ısrarı devam etmekte, salt bunun için aileler (İstisnasız) şikâyet edilmektedir. Bu da topuktan kan alınmasının çocuğun sağlığından mağda amaçları olduğu anlamına gelmekte, bu durum halk arasında güvensizlik ve şüphe uyandırmaktadır. (Doç. Dr. Cüneyt Konuralp “Bağışıklığın arka bahçesi-2” Sf-105-120 ve Prof. Dr. Alişan Yıldıran topuk kanı ile ilgili makaleleri.)

7-) TARANAN HASTALIKLAR GENETİKTİR, TEDAVİSİ YOKTUR, HASTANIN KONFORU, HASTALIK İLERLEMESİNİN DURDURULDUĞU GİBİ MUALLAK VAADLER İLE ÇOK PAHALI İLAÇLAR PAZARLANMAKTA, ÖZELLEŞMİŞ  SAĞLIK SEKTÖRÜNE (Velayet hakkını yok etme pahasına) SÜREKLİ İŞ TEMİNİ HEDEFLENMEKTEDİR.

          TOPUK KANI TARAMASI İLE ARANAN HASTALIKLAR

a-)  FENİLKETONÜRİ (FKU):

Genellikle akraba evliliklerinde görülür. Bir kişide PKU hastalığı gelişmesi için, hem anne hem de babanın, kusurlu gene sahip olması gerekir.(Bu durum çok çok nadirdir, topuk kanı testi ise her aileden istenmektedir) Hastalığın nedeni fenilalanin adlı amino asidi parçalamak için gereken enzimi ürettiren gendeki kusurdur. Bu enzim görevini yerine getirmediği için, alınan fenilalanin kanda yükselir.

Önerilen tedavi: İyileştirici bir ilaç tedavisi yoktur. Bu hastaların ömür boyu protein içeren gıdaları sınırlı tüketmesi önerilir. Klinik belirtiler: Açık renk ten ve mavi gözler, deri,  idrar ve nefesine küf kokusu, aşırı aktivite, kafanın küçük olması (mikrosefali), gelişme gecikmesi…

Bu hastalığa kan testi ile kesin tanı konulmaz. Klinik belirtilere göre bu hastalıktan şüphelenilmesi durumunda FKU’ye neden olan gen mutasyonu araştırılır. Bu testler ile doğru tanı koyulması için en az doğumdan 6 hafta sonra yapılması, çocuğun yeterince anne sütü ile beslenmesi fenilanelin’in kanda birikmesi gereklidir, ancak uygulamada bu hususa dikkat edilmemekte, 48 içinde kan alınarak teşhis koyulmaya çalışılmaktadır.

Bu hastalıkta acilen tanı konulmasına gerek yoktur. Topuk kanı taraması yıllardır yapılmasına rağmen kaç bebekte FKU saptandığı; diyet uygulanan bu çocukların ileri yaşlardaki durumunu bildiren Sağlık Bakanlığı istatistikleri mevcut değildir.

Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünce” yayınlanan; Yenidoğan Metabolik ve Endokrin Tarama Programına göre her 100 kişiden 4 tanesi FKÜ (Fenilketonüri) hastalık geni taşımaktadır (Sf.7), yani bunlar en azından taşıyıcıdır, ancak hastalık geni taşımak hasta olunacağı anlamına gelmemektedir. FKÜ ise 10.000/1 çocukta görüldüğüne göre her 10.000 çocuktan 400 tanesi hastalık geni taşımaktadır, ancak testler taşıyıcı ile hasta çocuğu ayırt etmemektedir. Bu da bize her 10.000 çocuktan 399 tanesine yanlış tanı ile tedavi uygulanabileceği sonucuna götürmektedir. (Doç.Dr. Cüneyt Konuralp Bağışıklığın arka bahçesi Sf. 106) (EK-8)

b-) KONJENİTAL HİPOTİROİDİ:

İlaç şirketlerince yapılan tıbbi istatistiklere göre, konjenital hipotiroidi’nin yaygınlığı 5.000 bebekte 1 vakadır. Hastalık kızlarda erkeklere göre yaklaşık 2,5 kat daha yaygındır. Tirod bezinin hormon üretiminde azalma vardır. Bu total tiroidektomide olduğu gibi tiroid hormonu yapımının tam olarak olmaması durumu değildir. Vakaların % 2’sinde patoloji, PAX8, FOXE1, TITF2, TITF1 genlerindeki mutasyonlardan kaynaklanır.

Klinik belirtiler (semptom ve bulgular): Yenidoğanın ağırlığı 4 kg’dan fazla olması, doğumdan sonra uzun süreli sarılık görülmesi, yüzde şişlik, yarı açık ağız, ses tınısının değişmesi görülebilir, ayrıca bebekte doğuştan kalp kusurları, yarık dudak veya sert damak olabilir. Bunlarda spesifik olmayan diğer belirtiler: İştah ve yutma bozuklukları, ciltte soyulma ve solgunluk, kuru ve kırılgan saçlar, kabızlık ve gaz oluşumuna yatkınlık, vücut ısısının düşük olması.

Bu hastalık da acil müdahale gerektiren, hayatı tehdit eden bir hastalık değildir. Hastalık belirtileri doğumdan sonraki birkaç ay içinde belirginleşeceğinden doğar doğmaz böyle bir hastalığın taranmasına gerek yoktur. Klinik belirti ve bulgular varsa basit tetkiklerle ve klinik bulgular ile hipotiroidi kolaylıkla anlaşılır.

İyileştirici tedavisi olmadığı için iyot takviyesi ve tiroid hormonu seviyesini normalleştirecek bir hormon yerine koyma işlemi yapılır, ancak bu da kesinlik arz eden bir tedavi yöntemi değildir. (EK-8)

c-) BİYOTİNİDAZ EKSİKLİĞİ:

         Otozomal resesif geçiş gösteren nadir görülen genetik bir hastalıktır. Ebeveyn de hastalığa yol açan genin bir kopyasını taşıyorsa, çocukta görülme ihtimali vardır. Yani ailede de bu hastalık yok ise bu yöndeki teşhise şüphe ile bakılmalıdır.

Biotinidaz vücutta biyotin döngüsü adı verilen bir reaksiyon zinciri içinde serbest biyotin oluşum basamağı için gerekli bir enzim olup vücuttaki biotinin tekrar tekrar kullanılmasında görev almaktadır. Biotinidaz eksikliğinde biotinin tekrar kullanımı bozulur ve vücutta biotin vitamini (vitamin B7, Vitamin H) seviyesi azalır. Teşhis için yapılan kan testleri ile enzim aktivitesinin normalden düşük olup olmadığı belirlenir.

Klinik belirtiler: Buna bağlı olarak metabolik asidoz (kanda asit oranın artması), deri bulguları (saç dökülmesi, cilt yaraları, egzema), işitme ve görme problemleri, nöbet ve sinir sistemi belirtileri (kas gücü zayıflığı, gelişme geriliği) gibi değişik klinik ve laboratuvar bulgularının görüldüğü bir hastalık tablosu ortaya çıkmaktadır.

Otozomal resesif geçiş gösterir, yani her iki ebeveyn de hastalığa yol açan genin bir kopyasını taşıyorsa, çocukta bu durumun görülme riski vardır. (Bu durum son derece az kişide olmasına rağmen, her sağlıklı doğan çocuktan test istenmektedir.)

Bu hastalığın teşhis koyulması ve tedaviye başlanılması için öncelikle klinik bulguların tespiti önemlidir. Klinik belirtiler varsa biotinidaz eksikliği testler ile arattırılabilir.(Test için doğru uygulama budur, Sağlık Sektörü ise önce test yapmakta, sonra teste göre ilaç uygulamaktadır, süreçte ortaya çıkan hastalık belirtilerin ilacın yan etkisinden mi, yoksa ilaca rağmen hastalığın ilerlemesinden mi oluştuğu belirsizdir.)

Yeterli biotin takviyesi yapıldığında, belirtiler önemli ölçüde kontrol altına alınabilir ve kişinin günlük yaşam kalitesini artabilir. Fakat tedavi bir tam iyileşme sağlamaz. Tedavi ile biyotinidaz eksikliğinin etkileri azaltılabilir. (EK-8)

d-) KİSTİK FİBROSİS

          Bu hastalık da otozomal resesif geçen, nadir görülen kalıtsal bir hastalıktır. Hastalığın oluşması için ebeveynlerden her ikisi mutasyonlu geni taşımalıdır. Hücre içi ile dışı arasındaki tuz hareketini düzenleyen bir proteinin yapısı değişir, solunum, sindirim ve üreme sistemlerinde katı, yapışkan bir mukus üretimi ve terde fazla tuz atılımı ortaya çıkar.

Klinik belirtiler ve bulgular: Koyu kıvamlı ve yapışkan akciğer salgısı (mukus), akciğerlerin içine ve dışına hava taşıyan hava yollarını tıkaması sonucu devamlı, balgamlı öksürük, hırıltılı solunum, nefes darlığı, egzersiz yaparken tıkanma, tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, iltihaplı burun pasajı veya burun tıkanıklığı.

Bu sindirim enzimleri olmadan bağırsaklar, yenilen gıdalardaki besin maddelerini tamamen sindiremez ve ememez. Bunun sonucunda: Kötü kokulu yağlı dışkı, bebeğin kilo almaması ve büyüme geriliği, ciddi kabızlık, karında şişkinlik, mide bulantısı, iştahsızlık.

Her yeni doğanda bu kan alınması sureti ile bu genetik testlerin yapılması gereksiz olup, bebek doğar doğmaz kan testi yapılmasına da gerek yoktur. Bebek 2 haftalık olduğunda ter testi yapılması en uygun yöntemdir.

Her hastalıkta olduğu gibi, hastalığı düşündüren klinik bulgular ve belirtiler varsa, teşhis için testler yapılabilir. Kistik fibrozis belirtileri her hastada aynı değildir. Hastalığın ciddiyetine göre farklı farklı belirtiler görülür. Hatta aynı kişide bile belirtiler zaman içinde kötüye ya da iyiye doğru gidiş gösterebilir.

Bazı insanlar ergenlik ya da yetişkinlik dönemine kadar herhangi bir belirti görülmez. Kistik fibrozis için tam iyileşme sağlayan herhangi bir tedavi yoktur. Tedavi, belirtileri hafifletmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için yapılan semptomatik ve palyatif tedavilerdir. Hayat kurtarıcı bir tedavi değildir.

Tedavi olarak akciğerlerde oluşan enfeksiyonları kontrol ve tedavi etmek, akciğerlerden mukus atılmasına yardımcı olmak, bağırsak tıkanıklığı konusunda dikkatli olmak, enfeksiyonlar ve sindirim sorunları için gerektiğinde ilaç kullanmak gibi şeylerdir, bu tedavilere de klinik hastalık bulguları oluştuktan sonra başvurulmalıdır. Bazı hastalarda ergenlik ya da yetişkinlik dönemine kadar herhangi bir belirti görülmediğine göre (Bazı hastalarda 50 lili yaşlarda ortaya çıkmakta), kistik fibrosis hiçbir belirti ve bulgusu olmayan yenidoğanlarda acil teşhis edilmesi gereken bir hastalık değildir. (EK-8)

e-) KONJENİTAL ADRENAL HİPERPLAZİ (KAH):

       Otozomal resesif geçen bir hastalıktır. Bebekte hastalığın görülebilmesi için anne ve babadan mutasyona uğramış geni alması gerekir.(Çok az ailede bu durum olmasına karşın her yenidoğandan topuk kanı testi istenmektedir) KAH böbreküstü bezlerini etkileyen, cinsel gelişim bozukluklarına yol açar. Böbreküstü bezleri, kortizol, aldosteron (mineral okorti koidler), erkek cinsiyet hormonları olan testosteron gibi androjen hormonları üretir.

Hastalık belirtileri bu hormonları yapılması için gerekli enzimlerden birinin eksikliğine bağlıdır. KAH’nin en yaygın nedeni, 21-hidroksilaz olarak bilinen enzim eksikliğidir. KAH’ye neden olan daha nadir enzim eksiklikleri de vardır. Hastalığı tamamen iyileştiren, yok eden bir tedavi mevcut değildir,  bu kişilerin çoğu normal bir hayat sürebilir.

Klinik bulgular: KAH düşündüren klinik bulgular ve belirtiler varsa tanı için adrenal (böbrek üstü) bezlerinden yapılan hormon seviyelerinin ölçümü için kan ve idrar testleri istenir. Daha büyük çocuklarda ve genç yetişkinlerde, KAH tanısı için genetik test gerekebilir. Oldukça belirsiz genital organları olan bebeklerde, cinsiyeti tanımlamak için kromozomlar analiz edilerek testler yapılabilir. Ayrıca pelvik ultrason, rahim ve yumurtalıklar gibi kadın üreme yapılarının varlığını tanımlamak için de test gerekebilir.

          Klasik olmayan KAH’si olan kişiler için tedavi gerekmeyebilir veya sadece küçük dozlarda kortikosteroidlere (adrenal bezlerden salgılanan hormonlara benzer ilaçlar) ihtiyaç duyabilir. Bu da her KAH hastasının mutlaka tedavi edilmesi gerekmediğini göstermektedir. İlaç olarak Kortizolün yerini alacak kortikosteroidler;  tuz tutmaya ve fazla potasyumdan kurtulmaya yardımcı olmak için aldosteronun yerini alacak mineral okortikoidler; tuz tutmaya yardımcı olmak için tuz takviyeleri kullanılmaktadır.

Kız bebeklerde genital bölge belirsiz ise genital fonksiyonu iyileştirmek ve daha kadınsı görünmelerini sağlamak için klitorisin boyutunun küçültülmesi ve vajinal açıklığın yeniden yapılandırılmasını gibi rekonstrüktif ameliyatlar yapılabilir. Bu gibi ameliyatların da çocuk doğar doğmaz yapılması gerekmez. Bu tedaviler klinik hastalık bulguları belirginleştikten sonra yapılmalıdır.

Buradan da anlaşılabileceği gibi KAH için topuk kanı taraması testi; acil, hemen yapılması gereken ve hayat kurtaran bir test olmadığı gibi,  KAH iyileştirici bir tedavisi olan bir hastalık da değildir. (EK-8)

f-) SPİNAL MUSKULER ATROFİ:

Gevşek bebek sendromu olarak da bilinir. SMA ilaçları piyasaya çıkıncaya kadar tıp kitaplarında SMA diye tanımlanan bir hastalık mevcut değildi. Nusinersen (Spinraza) Aralık 2016’da FDA’dan ruhsat almıştır. Ruhsat alınır alınmaz 09.02.2019 tarihinde bu ilaç SUT (Sağlık Uygulama Tebliği)’ne eklenmiş, topuk kanı taramaları ile teşhis konulan kişilere bu ilacın kullandırılmasına başlanmıştır. SMA’nın dört tipi tanımlanmıştır. Bu dört tip (0 tipi anne karnında veya doğumdan bir hafta içinde ölenleri tanımlamak için kullanılmaktadır.) veya türü gen testi ile belirlenemez. Bu türler bebeklerin hayatta kalma sürelerine göre tarif edilmiştir. SMA’li hastalar fonksiyonel durumlarına göre oturamayanlar, oturabilenler ve yürüyebilenler olarak sınıflandırılmaktadırlar.

  • SMA Tür 1:   Hastalık başlangıcının yaşamın ilk altı ayı içinde belirtileri

başlar. Bebekler en fazla iki yıl yaşayabilir. (Ortalama 1.5 yıl)

  • SMA Tür 2:   6 ila 18 aydan sonra belirti vermektedir.
  • SMA Tür 3:   18 aydan sonra sonra belirti vermektedir.
  • SMA Tür 4:   21-30 yaşından sonra sonra belirti vermektedir.

SMA genine bağlı olmayan SMA hastalık tipleri de vardır.

(https://ojrd.biomedcentral.com/articles/10.1186/1750-1172-6-71/tables/2 )

  • SMA hastalığı gen testi ile teşhis edilmektedir. Bu herhangi bir şikâyet, klinik bir bulgu ve belirti olmadan sadece gen testine göre konulan kağıt üzerinde bir teşhistir. SMA hastası olduğuna karar verilen bir kişi her dört türden birine ait olabileceği gibi, tamamen sağlıklı bir kişi de olabilir. Zaten 2. 3. ve 4. Türler nerede ise normal bir hayat sürerler. Herhangi bir hastalık varlığını gösteren bir klinik bulgu ve belirti olmadan bir kişinin hasta kabul edilmesi ve hastanın belirli bir ilacı alması için yönlendirilmesi ilaç firmalarının ilaç satış yöntemlerindeki önemli bir yeniliktir.
  • SMA hastalığında hastalık teşhis ve tedavi kavramları karıştırılmaktadır. Burada herhangi bir hastalığın bulgu ve belirtisi olmadan sadece test sonucuna göre bir kişi hasta kabul edilebilmekte ve bunlara dünyanın en pahalı ilaçları kullandırılmaktadır.
  • Gen testi ile SMA teşhisi konulan yeni doğanlarda bu dört türün dağılımını gösteren bir çalışma ve istatistik belge yoktur.
  • SMA propagandası bu teşhisi alan bütün yenidoğanların SMA 0 ve 1 türüne ait hastaları taramak için yapıldığı intibaını vermektedir. Kullanılan ilaçlar bu grupta yaşam süresini uzatmadığı gibi ciddiye alınabilecek bir semptomatik etkileri de yoktur.
  • YAŞAM SÜRELERİ

Tedavi verilmeden yaşam süresi açısından takip edilen 307 hastalıklı bir grupta;

  • SMA Tür1a: ortalama yaşam süresi 9 gün,
  • SMA Tür 1b: 7 ay, (pahalı ilaçlarla tedavi edilecek olanlar da erkenden
  • Ölecektir.)
  • SMA Tür 1c: 7 yıl.
  • SMA Tür 2a: %74.2’si 40 yaşına kadar yaşıyor, % 61.5’i 60 yaşına kadar

yaşıyor.

Bu istatistiklerden de anlaşılabildiği gibi birçok SMA hastası hiçbir tedavi almadan ileri yaşlara kadar yaşayabilmektedir. Bu da topuk kanı taraması ile saptanan diğer hastalıklarda olduğu gibi SMA hastalarının çoğunun nerede ise normal bir hayat sürdüğünü göstermektedir.

  • Sağlık Bakanlığı SMA tanısı alan 18 yaş altı ve üstü hastalar için Nusineren uygulama merkezlerinin listesini kendi internet sayfasında yayınlamıştır. Bu listeye göre genetik test sonucuna göre SMA olan herkese ileri yaşlara kadar bu ilaçlar kullandırılmak istenmektedir.https://shgmnadirdb.saglik.gov.tr/TR-77494/Nusinersen-sodium-uygulama-merkezleri.html
  • Sağlık Bakanlığının açıklamasının aksine her üç SMA ilacını üreten firmalar, gerek FDA dosyasında gerekse ürün bilgilerinde ilaçlarının SMA hastalarını iyileştirmediğini açık açık yazmışlardır.Firmalar ilaçlarının SMA hastalığını iyileştirdiği ve hastaların ömrünü uzattığı, hayatını kurtardığı, mekanik ventilatör kullanılanlarda bu ihtiyacı azalttığı gibi bir iddiaları yoktur. Firmalar ve AETNA gibi sigorta şirketleri bu ilaçların iyileştirici bir özelliği olmadığını mutlaka tekrarladığı halde, SMA satışında rol alan pazarlama elemanları bu ilaçların hastaları tam olarak iyileştirdiği yalanlarını söylemektedir.
  • SMA ilacı olan Spinraza 09.02.2019 tarihinden bu yana topuk kanı taraması ile SMA teşhisi konulan bütün hastalara uygulanmıştır. Bu süre zarfında bu teşhisi alan hastaların sayısı, yaşam süreleri, tedaviden sonraki klinik durumlarını gösteren bir çalışma ve istatistik veri yoktur.
  • 02.2019 tarihinden bu yana Spinraza ve Risdiplam (Evrysdi) için SGK tarafından ne kadar para ödendiği bilinmemektedir.
  • SMA hastalığını tedavi ettiği iddia edilen ilaçlar SMA teşhisi konulan her dört türden de hastada kullandırılmaktadır.
  • SMA sürecinde büyük resme bakarsak:

SMA türlerinin sınıflandırmasının sahte bir sınıflandırma olduğu; SMA hastalığı klinik bulgularını hiçbir zaman göstermeyen ve göstermeyecek kişilere SMA ilaçlarının kullanılması için uydurulduğu kolayca anlaşılabilir. SMA hastalığı her ne kadar 1890’lı yıllarda iki bilim insanı Johann Hoffman ve Guido Werdnig tarafından tarif edilmiş ise de; teşhis için kullanılan genetik test 1995’de tanımlanmıştır. Tanı için kabul edilen tek kriter bu test olduğuna göre bu teste göre hasta kabul edilen kişilerin on yıldan sonra ne kadar yaşayacağının bu şekilde belirlenemeyeceği; yani bunların SMA 2, 3 ve 4 olduğuna karar verilemeyeceği açıktır.

  • Gebe kadınlarda, anne karnında fetüsten ve yenidoğana SMA testleri yaparak bu hastalığın teşhis edilmeye çalışılmaktadır. Bu şekilde konulan teşhislerin çoğu hatalı olacağı için, bu test sonucuna göre sağlıklı yaşayabilecek birçok fetüsün hayatı sonlandırılmak yani öldürülmesi söz konusudur.(Daha doğrusu aileler bu durumda kürtaj’a teşvik edilmektedir.)
  • Herhangi bir hastalık başlamadan, klinik bulgu ve belirtiler olmadan, hastalığın varlığını düşündüren bir şey olmadan teşhis konulması, ilaç firmalarının ilaç satışı için nasıl bir hastalık ve tedavi kurgusu empoze ettiğini göstermektedir. Hastalık belirti ve bulguları ancak altı ay civarında görülmeye başlayacağına göre ana karnında ve doğar doğmaz SMA taraması yapılmasının bir mantığı yoktur.
  • SMA hastalığını belirlemede kullanılan gen testi ile sadece SMA 0 ve 1 türüne ait hastaların belirlenmesi için yapıldığı intibaını vermektedir. Kullanılan ilaçların hiçbirisi bu grupta olan bebeklerin yaşam süresini uzatmadığı gibi ciddiye alınabilecek bir semptomatik etkileri de yoktur.
  • Aile Sağlığı Merkezlerinde Yenidoğan Tarama Programı Topuk Kanı Alımı Bilgilendirme ve Red Formu düzenlenmesinde ve sözlü olarak yapılan bilgilendirmede sadece işlem için onam istenmekte; taranan hastalıkların nadir görülen genetik hastalıklar oldukları ve hiçbirisinin iyileştirici tedavisinin bulunmadığı söylenmemektedir. Hastalara doğru bilgi verilmemektedir.
  • Herhangi bir tıbbi işleme için onam formu ile onay vermek; yapılan tıbbi işlemin neden olabileceği komplikasyonları ve olumsuz sonuçları da kabul ettiğiniz anlamına gelir. İşlemi yapan kurum olumsuz sonuçların sorumluluğunu almaz.(EK-8 ve yazıda yer alan kaynaklar)

OLUŞAN KAMU ZARARI VE DÜNYANIN EN PAHALI İLAÇLARININ PAZARLANMASI

Söz konusu topuk kanı adı verilen testler ile doğru hastalık tanısı koyulacağı, hastalıkların tedavi edileceği Sağlık Bakanlığı ve ilgili ilaç-test şirketleri tarafından garanti edilmediği gibi, taranan bu 6 hastalıktan önemli olan 3 tanesinin (Tıp Sektörünce önerilen) astronomik tedavi ücretleri Devlet tarafından ödenmemektedir; (SMA, KistikFibrozis, FenilKetonüri)

a-) https://gelisim.edu.tr/tr/gelisim-haber-pkulularin-en-buyuk-sorunu-%E2%80%98pahali-ozel-besin-aylik-500-lira-harciyorlar

b- ) https://www.diken.com.tr/hastalarin-kaderini-degistiren-yillik-300-bin-dolarlik-ilac-icin-sgkya-dava/

c-) https://medimagazin.com.tr/guncel/sma-nedir-tedavisi-neden-bu-kadar-pahali-turkiyedeki-tartismalar-neler-103657

Örneğin SMA teşhisi koyulan çocuklara önce Spinraza uygulanmakta, (3 ayda bir uygulanır) bir dozu 73 bin Euro olan bu ilacı SGK ödemektedir, ancak doktorlar tarafından bu ilaç ile “sadece hastalığın ilerlemesinin yavaşlatılacağı” iddia edilmekte, aileler hastalığın durması için (SGK tarafından parası ödenmeyen) SMA ilacı Zolgensma’ya yönlendirilmektedir, bu ilacın bir doz ücreti ise 2 milyon 100 bin Dolar’ın üstündedir, (20-30 ev parası)  bu ilacın yılda üç kez ve ömür boyu kullanması önerilmektedir ve bu ilacı kullanmaya yönlendirilen insanlar şehir meydanlarında valilik izni ile dilendirilmektedir. Halbuki Zolgensma ile Spinraza aynı neviden ilaçlardır. (Dr. Uğur Yılmaz, Cerrah Bilirkişi) (http://sagligin-karanlik-yuzu.blogspot.com/2025/04/dunyanin-en-pahali-ilaclari-nasil.html)

Bununla birlikte Spinraza ilacı tatbikine rağmen bu çocukların hastalığı ilerlemekte (Muhtemelen bu ilaç yan etkileri, omurilikten uygulanması sebebi ile çocuklarda bel eğriliği yani Skalyoz oluşmakta) ve Spinraza’yı bıraktıktan sonra durumu iyiye giden veya Spinraza/Zolgensma ilacı kullanmasına rağmen ölen çocuklar bulunmaktadır. Bu ilaçları üreten şirketlerin web sayfaları incelendiğinde bunların hastalığı (3 saniye başını daha fazla tutabildiği) gibi muallak vaatlerin olduğu, esasen bir fizik tedavi ilacı olan Zolgensma’nın hiçbir iyileşme- hastalığı durdurma (Cure) vaat etmediği görülmektedir.

SMA’nın ise 5 türü olup bunlardan 3 türünde kanda ilgili hastalık geni tespit edilse de bu çocuğun hasta bir şekilde yaşayacağı anlamına gelmemektedir, testler ile SMA’nın 5 farklı tipi (0,1,2,3,4) birbirinden ayırt edilmediği için hepsine SMA teşhisi koyulup ilaç uygulanmasına gidilmektedir. (https://www.habervakti.com/video/dr-ugur-yilmazdan-flas-sma-iddiasi-bir-kampanyaya-donusmus-hasta-olmayanlara-dahi-bu-ilaclar-yapiliyor)

Bu durum gereksiz test ve pahalı tedaviler ile çocuğun-ailenin zarar görmesine (hatta çocuğun ölmesine) sebebiyet verebildiği gibi, CİDDİ KAMU ZARARINA DA SEBEBİYET VERMEKTEDİR. SGK’nın açık vermesinin sebebi sağlık sektörünün gereksiz test, tedavi ve ilaçları ödettirmesi sebebi bütçesini tüketmesidir. Kısaca söz konusu testlerin yapılmasında ve çocukların hasta ilan edilmesinde (Özelleşmiş) Sağlık Sektörünün ciddi menfaatleri vardır, bu husus mahkemece göz ardı edilmemelidir! (https://www.pembepusula.org/ikinci-kez-evlat-acisi-yasamamak-icin-topuk-kani-aldirmayinca-mahkeme-tedbir-karari-verdi/327045/

Bu gün acil ameliyat gerektiren (Zaruret kapsamındaki) durumlarda dahi anne-babadan yazılı izin istenirken, hiçbir zaruret arz etmeyen, (Taranmayan binlerce hastalık ve ilgilenilmeyen aç-hasta çocuklar da var iken) 6 nadir hastalığın taranmasının zorunlu olduğu (İdari bir talimat ile) iddia edilmekte ve bunun için aileler aranıp sürekli çocuklarının elinden alınması ile tehdit edilmekte, mahkemelere dikilmekte ve suçlu muamelesi görmekte, bunun sonucunda anneler stresten sütleri kesilmekte, aile içi sıkıntılar yaşanmaktadır, kısaca çocuğuna düşkün ve araştırması sebebi ile topuk kanı uygulamasını ret eden alilelere işkence edilmekte ve milletin Devlete güveni imha edilmektedir.

Bu işten asıl zarar görenler ise; bu baskılardan dolayı korku içinde test ve bu testler sonucu (Çoğu yararsız ve zarar verici) tedavilere mecbur edilen, bu sebeple çocukları zarar gören, hatta ölen ailelerdir. Asıl tehlike bu sayının “yeni süreç” ile hızla artmasıdır.

😎 TAPUK KANI UYGULAMASININ (Dolayısı ile çocuklara uygulanmak istenen diğer testlerin) ZORUNLU OLDUĞUNUN KABULÜ; AİLENİN (Dışa bağımlı)TIP SEKTÖRÜRÜNÜN HATA VE SUİSTİMALLERİNE KARŞI ÇOCUĞUNU KORUYAMAMASI SONUCUNU DOĞURUR:

Aile ve çocukları korumaya yönelik umumi hükümler ve muallak kanunlar gerekçe gösterilerek, ailenin velayetten doğan tıbbi müdahaleyi ret ve seçme haklarını yok edilmesi toplumun geleceği için büyük bir tehlikedir, çünkü bu; prosedüre uygun tedavileri (Zararlarına rağmen) ret etme hakkını da otomatik olarak ortadan kaldırır. TCK.m 233, TMK.m 348 kapsamında hasta ilan edilmiş çocuğa prosedüre uygun tedaviyi reddetmesi halinde ailenin sorumluluğuna gidilebilir ve ailenin prosedürlerin yanlış olduğunu, çocuğunun hasta olmadığını yahut teşhisi koyulan hastalığa yakalanmadığını ispat etmesi ise bu sistemde çok zordur.

(Şu aşığıdaki vakıada; aileye topuk kanı ile hastalık teşhisi koyulmuş, öncesinde bir hastalık belirtilisi olmayan çocuk uygulanan ilaçlar neticesinde çocuk ölmüş, öncesinde yapılan test-tetkikler ve ölüm sonrası yapılan otopsi raporuna göre çocukta topuk kanı ve diğer testler ile teşhis koyulan hastalığın aslında olmadığı ortaya çıkmıştır; https://www.cukurovametropol.com.tr/ilk-cocugunu-kaybeden-ailenin-itirazi-reddedildi-topuk-kani-testi-icin-saglik-tedbiri#)

Sağlıklı çocuk hakkında (Açık hukuka aykırılığa rağmen) tedbir kararı veren mahkemeler, hasta ilan edilmiş çocuk hakkında (İdarenin görüşüne güvenerek) haydi haydi aile aleyhine karar verebilir ve aileler çocuğa zarar veren hatta öldüren tedavilere zorlanabilir! Ancak tıp Sektörü bu gün “Hayat kurtarıyor” dediği bir tıbbi prosedürü, yarın “Bilim ilerledi, bu uygulama zararlıymış” diyerek (Genellikle yeni çıkan ilaç ve tedavileri piyasaya sürmek için/ticari amaç ile) değiştirmektedir, prosedürler yanlış olabileceği gibi, her insanın fizyolojisi ve DNA yapısı farklı olduğu için bir insana zararı olmayan bir tıbbi müdahale diğer insanda çeşitli komlikasyonlara, hatta ölüme de sebebiyet verebilmektedir. (https://www.youtube.com/watch?v=jLieZ1eifeU) (https://www.klimik.org.tr/2021/05/11/covidde-sitma-ilaci-peki-favipiravirin-etkisi-var-mi/) bu durumlarda da Türkiye de zarar gören gördüğü zarar ile, ölen öldüğü ile kalmaktadır.

Ölümlere sebep olduktan sonra piyasadan çekilen aşı, ilaç ve tedavi prosedürü bulunmaktadır. Bu sebeple çocuğa yapılacak tıbbi müdahale sorumluluğu aileden başka hiçbir kurum üstlenemez. (Ki üstlenmemektedir de) Bu talepte bulunan Sağlık ve Aile Bakanlıklarının testler ve tedavilerin zarar vermesi veya yanlış sonuç vermesinden mütevellit hiçbir sorumlulukları yoktur. Bu sebeple böyle bir sınırsız tıbbi müdahale yetkinin çocukların hasta ilan edilmesinde faydası olan özelleşmiş ve dışa bağımlı Sağlık Sektörüne devredilmesi büyük bir hukuk cinayetidir!

Ayrıca “Yenidoğan Çetesi” de bu görüşümüzü doğrulamaktadır. (Söz konusu davanın sanıkları da prosedüre aykırı hiçbir şey yapmadıklarını belirtmişlerdir ve basına yansıyan bu durum birkaç hastane ile sınırlı değildir.)

Her ne kadar (genellikle) anne-baba tıp konusunda uzman olmasa da çocuk hakkında bir tıbbi karar verilmesi gerektiği zaman birden fazla doktora danışmakta ve internetten araştırma yapmakta ve çocuğu için doğru olan çözümü aramaktadır, dolayısı ile bir çocuk için en güvenli el; (Özelleşmiş, şirketleşmiş, kâr ve pirim-performans odaklı) Sağlık Sektörü yahut dış ve iç siyasi baskılar ile hareket eden idare değil, çocuğun üstün yararını gerçekten düşünen ve onu seven anne-babasının elidir! Ailelere bu konuda yapılacak müdahaleler somut gerekçelere dayanmalı ve bir istisna olmalıdır, test vermeyen her çocuğa yargının-savcılığın müdahalesi; “Türk Milleti Adına” verilen bir karar değildir, bu idarenin ve özelleşmiş, kâr odaklı sağlık sektörü ve onların arkasındaki güçler adına verilen bir karardır.

Zorunlu test ve tıbbi müdahale” gibi sınırsız bir yetki ise kötü niyetli (veya ehil olmayan) ellerde rahatça bir silaha dönüşebilir. Türkiyedeki doğum ve yaşayan çocuk oranlarının son derece düşmesi, engelli çocuklardaki artış oranı… üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur! (Topuk kanı teslerinin reddi 2022 de başlamış olup yeni bir durumdur.) Bu sebeple hiçbir idari kurumun emir ve talimatı ile bağlı olmaması gereken yargı; İdarenin isteklerini, siyasi amaç taşıyabilecek kararlarını ve Sağlık Sektörünün çıkarlarını değil, Türk Milletinin geleceğini ve hukukun üstünlüğünü korumalıdır.

NETİCE VE TALEP     : Hiç bir hukuki ve tıbbi dayanağı olmayan, idarenin sağlık sektörünün kazancını arttırmaya ve astronomik fiyatlı ilaçları satmaya yönelik olarak yürüttüğü haksız şikayet hakkında TAKİPSİZLİK KARARI VERİLMESİNİ talep ederiz.

Anne                                                                                 Baba

 

EKLER:

A-) İlgili İstinaf ve takipsizlik kararları

B-) Dayanılan kaynaklar

EK-1  https://www.cukurovametropol.com.tr/ilk-cocugunu-kaybeden-ailenin-itirazi-reddedildi-topuk-kani-testi-icin-saglik-tedbiri#gsc.tab=0

EK-3  https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/mahkeme-yenidogan-unitesinde-olen-bebek-icin-sorusturma-yolunu-acti-2299346

https://halktv.com.tr/gundem/supheli-bebek-olumlerine-yenileri-ekleniyor-sorusturma-iznine-saglik-881270h

https://www.gercekgundem.com/guncel/kotulugun-sonu-gelmiyor-3-bebek-oldu-bakanliktan-sorusturma-izni-yok-495032

EK-4 https://www.manisahaberajansi.com/yazarlar/av-cuneyt-bulent-seker/saglik-bakanligi-ve-kent-meydanlarinda-sma-dmd-kas-hastaligi-icin-dilendirilen-aileler/85395

EK-5 https://www.saglik.gov.tr/TR-11415/saglikta-donusum-programi.html

EK-6 https://www.manisahaberajansi.com/yazarlar/av-cuneyt-bulent-seker/topuk-kani-hakkinda-tedbir-karari-veren-edremit-aile-mahkemesi-hakimini-sikayet-ettiler-kars-aile-mahkemesi-hakimini-ovduler-chp-li-sahbaz-i-elestirdiler/82279

https://www.youtube.com/watch?v=jLieZ1eifeU) (https://www.klimik.org.tr/2021/05/11/covidde-sitma-ilaci-peki-favipiravirin-etkisi-var-mi/

EK-7 https://www.haberturk.com/anayasa-mahkemesi-aile-rizasi-olmadan-topuk-kani-alinamaz-1782444

https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/4255

EK-8

Doç. Dr. Cüneyt Konuralp

https://www.habervakti.com/doc-dr-cuneyt-konuralptan-ezber-bozan-topuk-kani-aciklamasi

https://www.youtube.com/watch?v=y4E9p5wgopY

Yazarın “Bağışıklığın Arka Yüzü 2” isimli kitabı.

———

Prof. Dr. Alişan Yıldıran ( Çocuk Hastalıkları ve İmminoloji uzmanı )

https://www.5gvirusnews.com/yazarlar/bilim-degil-h1775.html

http://www.gidahareketi.org/yazi-bebeklerde_topuk_kani_neden_verilmemeli-920

https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/12/31/misafir-yazar/besikden-mezara-saglik-yenidogan-tarama-testi-topuk-kani/

Dr. Uğur Yılmaz (Cerrah, Bilirkişi, Eski SGK çalışanı)

http://sagligin-karanlik-yuzu.blogspot.com/2025/04/dunyanin-en-pahali-ilaclari-nasil.html

https://www.habervakti.com/video/dr-ugur-yilmazdan-flas-sma-iddiasi-bir-kampanyaya-donusmus-hasta-olmayanlara-dahi-bu-ilaclar-yapiliyor

Yazarın“Sağlığın Karanlık Yüzü” isimli kitabı.

Adana Bölge Adliye Mahkemesi, Küçük Zeynep Selvi Seker İçin Verilen Kayyım Atama Kararını Kaldırdı

Adana – 11 Eylül 2025
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi, Adana 6. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından verilen kayyım atama kararını kaldırarak, ilgili dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verdi. Bu karar, 2024/25377 numaralı dosya üzerinden yürütülen bir soruşturma kapsamında, küçük Zeynep Selvi Seker’e kayyım atanması talebini gündeme getiren dava sürecini kapsıyor.

Davanın Konusu ve İlk Derece Mahkemesinin Kararı

Dava, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Suçları Soruşturma Bürosu tarafından 11 Temmuz 2024 tarihinde başlatılan bir soruşturma kapsamında, küçük Zeynep Selvi Seker’e kayyım atanması talebiyle açılmıştı. Adana 6. Sulh Hukuk Mahkemesi, bu talebi kabul ederek, Zeynep Selvi Seker’i temsil etmek üzere İbrahim Özdemir’i kayyım olarak atadı. Mahkeme, kararını, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 426/2 maddesine dayandırarak verdi.

İstinaf Başvurusu ve Gerekçesi

Zeynep Selvi Seker’in babası Menderes Seker’in vekili, mahkemenin kayyım atanmasına ilişkin kararına itiraz etti. İstinaf başvurusu dilekçesinde, kayyım atanmasının hukuka aykırı olduğunu belirten Menderes Seker’in avukatı, kararın tarafları dinlemeden verildiğini, ayrıca çocuğun sağlığı ve güvenliğine dair bir tehdit bulunmadığını öne sürdü. Başvuru dilekçesinde, Savcılığın talebinin ve mahkemenin kayyım ataması kararının hukuka aykırı olduğu iddia edildi. Bu gerekçelerle, istinaf mahkemesinden, ilk derece mahkemesinin kayyımlık kararının kaldırılmasını talep etti.

Adana Bölge Adliye Mahkemesi’nin Değerlendirmesi

Adana Bölge Adliye Mahkemesi, istinaf başvurusu üzerine yaptığı inceleme sonucunda, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Suçları Soruşturma Bürosu tarafından başlatılan 2024/25377 numaralı soruşturmanın 12 Mart 2025 tarihinde “Kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” dair bir karar verildiğini tespit etti. Bu gelişme, kayyım atanması talebinin hukuki dayanağını ortadan kaldırmış oldu.

İstinaf mahkemesi, bu karar doğrultusunda, Adana 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kayyım atanması yönündeki kararının kaldırılmasına ve talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verdi. Mahkeme, ilk derece mahkemesinin kararını hukuki bir hata yaparak verdiğini, çünkü talebin geçersiz hale geldiğini belirtti. Bu nedenle, kararın düzeltilmesi gerektiğine hükmetti.

Sonuç ve Karar

Adana Bölge Adliye Mahkemesi, 11 Eylül 2025 tarihli kararında, şu adımları belirtti:

  1. İstinaf başvurusu kabul edildi ve Adana 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2024/1297 Esas – 2025/345 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verildi.

  2. Konusuz kalan talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedildi.

  3. Harç tayinine yer olmadığına ve yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına karar verildi.

Adana Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu kararı, HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca yargılamada hata bulunmadığını, ancak olayın hukuki uygulamasında hata yapıldığını ve dolayısıyla yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığını belirtti.

Yargılama Giderleri ve Kamu Üzerine Bırakılması

Mahkeme, istinaf yargılama giderlerinin de kamu üzerinde bırakılmasına karar verdi. Yargılamanın sonucunda, herhangi bir tarafın maddi yükümlülüğü olmayacak, giderler kamuya ait olacaktır.

Kararın Hukuki Dayanağı

Mahkeme, kararında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 353/1-b-2 maddesine dayanarak, yeniden yargılama yapılmasına gerek duyulmadan kararın düzeltilmesi gerektiğini ifade etti.


Karar Tarihi: 11 Eylül 2025
Bölge Adliye Mahkemesi: Adana Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
İstinaf Kararı: 2025/912
Dava Konusu: Kayyım atanması talebi ve istinaf başvurusu

Bu karar, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Suçları Soruşturma Bürosu tarafından başlatılan soruşturma doğrultusunda, küçük Zeynep Selvi Seker için kayyım atanmasına yönelik yapılan talebin hukuki dayanağının sona erdiği bir durumu işaret etmektedir. Sonuç olarak, Adana 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kayyım atanması kararının geçersiz sayılmasına ve konuya dair karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.