Türkiye’de imar meselesi artık teknik bir mevzuat sorunu değil; açık bir yönetim zaafı, hukuki körlük ve sosyal adaletsizlik tablosudur. Yıllardır ötelenen, bilinçli şekilde görmezden gelinen ve siyasi irade eksikliği nedeniyle çözümsüz bırakılan imar krizi, bugün milyonlarca vatandaşı devletle karşı karşıya getirmiştir.
Planlı alanlarda vatandaş, balkonuna cam taktırdığı için suçlu ilan edilirken; plansız alanlarda yaşayanlar hukukun dışına itilmiş, sahipsiz bırakılmıştır. Devlet, kural koymuş; ancak çözüm üretmemiştir. Sonuç: Vatandaş ezilmiş, bürokrasi korunmuştur.
Bu tabloya sert şekilde itiraz eden İmar Yasasına Takılanlar Derneği Genel Başkanı İbrahim Hacıoğlu, mevcut sistemin açıkça vatandaşı hedef aldığını, devletin ise sorumluluktan kaçtığını söylüyor.

Derneğin adının bile başlı başına bir itiraf olduğunu belirten Hacıoğlu, yaşananların kader değil, yanlış yasa – yanlış politika – sıfır planlama zinciri olduğunu ifade ediyor.
Bugün planlı alanlarda yaşayan vatandaş:
Balkon kapattı diye ruhsat alamıyor
Komşu şikâyetiyle astronomik para cezalarına çarptırılıyor
Kendi evinde yıkım tehdidiyle yaşamaya zorlanıyor
Plansız alanlarda ise durum daha da vahim:
Orada vatandaş ne suçlu olduğunu biliyor ne de nasıl kurtulacağını.
Krizin ana kaynağı açık: Büyükşehir Yasası.
Bir gecede:
Köyler mahalleye çevrildi
Tarım alanları imar mevzuatının insafına bırakıldı
Vatandaşa “imar planın yoksa ev de yok” denildi
Ancak devlet:
İmar planı yapmadı
Geçiş süreci tanımadı
Alternatif üretmedi
Sonuçta köylü, bir sabah uyandı ve kendini şu sıfatlarla baş başa buldu:
Ruhsatsız
Kaçak
Cezaya açık
Yıkıma mahkûm
Devlet dönüştürdü, ama sahiplenmedi.
Depremler sonrası bilinçli biçimde yayılan “ruhsatsız = çürük bina” algısına sert çıkan Hacıoğlu, bunun ahlaki bir manipülasyon olduğunu söylüyor.
“Biz gökdelenlerden bahsetmiyoruz.
Bu evler tek katlı, bilemediniz iki katlı.
Al-sat için değil, çocuklarını büyütmek için yapılmış evler.”
Bu yapılar:
Betonundan çalınmış yapılar değil
İşçiliği eksik bırakılmış yapılar değil
Rant projeleri hiç değil
Ama hepsi aynı torbaya atılıyor: ‘Kaçak’
Türkiye’de bugün:
Yaklaşık 10 milyon bağımsız yapı mevzuat dışında
5 milyondan fazla vatandaş, yarın evine dozer girip girmeyeceğini bilmiyor
Daha da vahimi:
Devlet toplam yapı stokunu bilmiyor
Hangi bina sağlam, hangisi riskli bilmiyor
Sadece “yakalanan” binalar kayıt altında
Bu tablo, sadece imar değil; afet yönetimi açısından da tam bir fiyaskodur.
Bugün Bursa’da, İzmir’de, Muğla’da yıkımlar hız kazanmış durumda.
Sonuçlar açık:
Vatandaş evsiz
Aileler sokağa itilmiş
İnsanlar kiracı yapılmış
Ama kira gerçeği ortada:
10–15 bin TL’nin altı yok
Asgari ücret bu yükü taşıyamıyor
Bir yandan TOKİ ile konut yapmaya çalışan devlet, diğer yandan mevcut konutları yıkarak krizi kendi eliyle büyütüyor.
Bu bir çelişki değil, yönetim hatasıdır.
“Kaçağa acımayın” diyenlere net cevap geliyor:
“Yargılıyorsanız, çözüm üretmek zorundasınız.
Sadece suçlamak, devlet yönetmek değildir.”
Yetkililere mesaj açık ve nettir:
Bu sorun yok sayılarak bitmez
Görmezden gelinerek çözülmez
Ertelenerek ortadan kalkmaz
Yeni yasama döneminde artık mazeret kalmamıştır.
İmar Komisyonu, ilgili Bakanlıklar ve Hazine ivedilikle yeni bir düzenleme yapmak zorundadır.
Bu süreçte BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin yıllardır verdiği destek de özellikle vurgulanmaktadır.
Derneğin talepleri açık:
Yerinde denetim
Sağlam yapıların kayıt altına alınması
Riskli yapıların vatandaşı ezmeden dönüştürülmesi
Belediyelerin “yasak” değil çözüm üreten kurumlar haline gelmesi
Avrupa’da yapılan Türkiye’de neden yapılmıyor?
Cevap basit: Tercih edilmiyor.
Ortada:
Milyonlarca mağdur
Derinleşen konut krizi
Büyüyen sosyal adaletsizlik
var.
Bu sorun çözülmezse:
Kaçak artacak
Mağdur çoğalacak
Devlete olan güven daha da eriyecek
Devlet yıkmakla güçlü olmaz.
Devlet çözmekle devlettir.