Köşe Yazısı: Mesut Çavuş
Gazze… Haritalarda küçük bir nokta, ama insanlığın sınav kağıdında en büyük soru işareti. Adını duyduğumuzda içimizi sızlatan, ama birkaç dakika sonra hayatın gürültüsünde unuttuğumuz o coğrafya…
Orada bir çocuk, çatının köşesine saklanarak gökyüzünden yağan bombalardan kurtulmaya çalışıyor. Bir anne, üstü toprakla örtülmüş evinin enkazında oğlunun adını fısıldıyor. Hastane koridorlarında çaresizlik, okullarda suskunluk, pazarlarda boşluk var. Çünkü Gazze’de yaşam, yaşamıyor artık.
Dünya ise kör, sağır ve dilsiz. Sözde özgürlük savaşçıları, insan hakları savunucuları, medeniyet havarileri — hepsi sessizlikte yarışıyor. Güçlü olan haklı sayıldığı bir çağdayız. Ve bu çağda Gazze, dünyanın vicdanına kazınan bir yara.
Her gün daha fazla çocuk, daha fazla kadın, daha fazla yaşlı… rakam olmaktan öteye gidemiyor dünya ekranlarında. İnsanların yaşadığı değil, sadece “ölü sayısı”nın konuşulduğu bir bölge haline geldi Gazze.
Ama biz susarsak, biz gözümüzü çevirirsek, biz alışırsak… işte o zaman asıl kaybeden sadece Gazze değil, insanlık olur. Çünkü zulme sessiz kalan, en az zalim kadar suçludur.
Unutma: Gazze yalnızsa, sen de yalnızsın.
Mesut Çavuş
Gazze… Haritalarda bir iğne ucu kadar yer kaplayan, ama insanlığın en büyük imtihanı olan o daracık toprak şeridi. Belki göz ucuyla izlediğimiz bir haber bandı, belki sosyal medyada hızla kaydırdığımız, bir sonraki eğlenceli içeriğe geçmeden unutulan bir fotoğraf.
Oysa orada, her bir taşın altında bir hayat yarım kaldı. Her yıkık duvar, sadece gökyüzünü değil, dünyanın sağır edici suskunluğunu haykırıyor.
O Yetim Gözlerdeki Sorumluluk
Bir anlığına gözlerinizi kapatın ve o manzarayı zihninizde canlandırın: Adını hiç bilmediğimiz, belki bir daha duyamayacağımız bir çocuk.
Küçük, titrek avuçları, bir patlamada kopmuş oyuncak ayısının kulak parçasını sımsıkı kavramış. Gözleri…
O gözler ne korku ne de nefret taşıyor; sadece bu dünyanın ona reva gördüğü karanlığı anlama çabası var.
O gözlere uzun uzun bakabilsek, belki kendi kalbimizin aynasında utançla yüzleşiriz. Ama çoğumuz bakmamayı, görmezden gelmeyi seçiyoruz. Neden? Çünkü bakmak, seyirci kalmanın konforunu elimizden alır. Bakmak, vicdani bir sorumluluk getirir.
Gazze sokaklarında toprağa düşen her bir masum can, aslında bize bir ağıt değil, keskin bir soru soruyor: “Siz hâlâ insan mısınız?” Her patlayan bomba, sadece binaların betonunu değil, vicdanlarımızın dayanaklarını da paramparça ediyor. Ve biz, bu enkazın altında, sessiz kalmayı, yani razı olmayı tercih ediyoruz.
Adaletin Üzerine Yağan Bombalar
Büyük devletler, soğuk ve cilalı masalarında diplomasi oyunu oynarken, Gazze’de bir baba, elleriyle kazıdığı yıkıntıdan kızının cansız bedenini çıkarıyor. O fotoğrafı görüp de, kalbi göğsünde bir buz kütlesine dönüşmeyen var mı? Eğer o an, boğazımız düğümlenmiyor, gözlerimiz ıslanmıyorsa, biliniz ki o bombalar, sadece Filistin’in üzerine değil; merhametin, adaletin ve insanlık onurunun üzerine de yağmıştır. Dünya, bu sessiz çığlığın yankısında değil, kendi konforunun uğultusunda boğulmuştur.
Gazze’nin acısı, artık sadece Gazzelilerin değil, hepimizin ortak utancıdır. Çünkü insanlık, bir bütünse, bir halka kanarken diğerlerinin susması, zincirin tamamını kirletir, hepimizi insaniyetimizden soyar.
Tarih kitapları bu günleri yazacak: “Onlar seyretti. Onlar mazeret üretti. Onlar sustu.”
Ve yarın, çocuklarımız bize o kaçınılmaz soruyu sorduğunda, “Siz o gün nerede durdunuz?” diye sorduklarında, hangi kelime, hangi yalan bizi o utançtan kurtarabilir? Hangi başımızı önümüze eğme utancı, bu yükü hafifletebilir?
SON NEFES: İnsanlığın Son Aynası
Gazze, sadece bir coğrafya adı değildir. O, haysiyetin, direnişin ve insan onurunun hâlâ ayakta durduğunu fısıldayan bir semboldür. O küçük toprak parçası, bize unuttuğumuz en büyük gerçeği haykırıyor: Adalet, güçlüden yana değil; mazlumdan, çocuktan ve yıkılmayan umuttan yana olmalıdır!
Belki kelimeler bu acıyı taşımaya yetmez. Ama susmak da ihanettir. Eğer bugün somut bir şey yapamıyorsak, en azından vicdanımızı uyandıracak kadar öfke, gözlerimizi ıslatacak kadar merhamet ve kalbimizi titretecek kadar umut taşımalıyız.
Gazze’nin sesi, insanlığın kalbinde yankılanan son uyarıdır. O ses, bize hâlâ geç olmadığını, hâlâ insan kalabileceğimizi söylüyor.
Bakın Gazze’ye! Belki de insanlığın son aynasına bakıyorsunuz. Ve o aynada, sadece yıkımı değil, kendi ruhunuzun karanlığını da görüyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda, bu büyük yıkıma karşı nerede durduğunuz, sizin en büyük mirasınız olacaktır.