Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı Hayrettin Bulut’un kaleminden…
Tarihi yalnızca komutanların, padişahların ya da liderlerin yazdığı sanılır. Oysa tarih; yüreğiyle, iradesiyle ve cesaretiyle direnen halkın – özellikle de kadınların – alın teriyle yoğrulmuştur. Şanlı tarihimizde Türk kadını, sadece evin değil; cephelerin, meydanların ve milletin de taşıyıcısı olmuştur.
Anadolu’nun kadim toprağı, kadınların kahramanlığına defalarca tanıklık etmiştir. Öyle ki; kadın, gerektiğinde balta kuşanmış bir nefer, gerektiğinde ise toplumun vicdanı ve direncidir.
Aziziye Tabyası: Kadının İmanla Direnişi
1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında Erzurum’da yaşanan Aziziye Tabyası müdafaası, yalnızca bir askeri zafer değil; Türk kadınının şerefli direnişinin timsalidir. Dönemin Erzurum Şer’iye Sicilleri ve askerî raporları, kadın-erkek ayrımı olmaksızın halkın düşmana karşı silahlandığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu, tarihin tanıklığıdır. Bu milletin, her ferdiyle ayağa kalktığının kanıtıdır.
Ve elbette, bu direnişin simge ismi: Nene Hatun.
Nene Hatun: Bir Annenin Vatan Sevdası
Henüz 20 yaşında, üç çocuk annesi bir kadın… Eline baltasını alıp cepheye koşan, vatanın namusunu düşmana teslim etmeyen, korkuyu değil kararlılığı kuşanan yürekli bir Türk kadını… Dönemin gazeteleri onu “Kahraman Türk Kadını” olarak anmış, adı nesiller boyunca ilham olmuştur. O, yalnız Erzurum’un değil; Türk milletinin yüreğine kazınan bir cesaret abidesidir.
Kadın Olmak: Sadece Anne Değil, Direnişin Adı
Anadolu tarihinde kadınlar yalnızca tencere başında değil, cephe gerisinde mermi taşıyan, hastanelerde yaralı saran, meydanlarda bağımsızlık haykıran, cephede kanıyla tarih yazan kişilerdir. Bu halkın kadını, boyun eğmemiştir. İrade göstermiş, yön vermiştir.
Bugün Kadına Saygı, Tarihe Saygıdır
Günümüzde kadın hakları, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık tartışmaları arasında, kadınların tarihsel duruşunu unutmamalıyız. Türk kadını, tarih boyunca yalnız bırakılmamış, geri itilmemiştir. Asıl olan; bu mirası bugüne taşımak, kadını toplumun her alanında hak ettiği saygın yere oturtmaktır.
Çünkü biliyoruz ki:
Vatan savunması yalnızca silahla değil, vicdanla olur.
Ve bu vicdanın en güçlü taşıyıcısı, kadındır.
Hayrettin Bulut
Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı
KAHRAMAN
KADINLARIMIZ
Şanlı tarihimizde kadın ve kadının önemi.
Anadolu tarihi incelendiğinde, kadınların yalnızca aile yaşamında değil, toplumun kaderini belirleyen kritik anlarda da ön saflarda yer aldığı görülür. Bu kahramanlık örnekleri yalnızca sözlü kültürle değil, resmi belgeler ve tarihsel kayıtlarla da günümüze ulaşmıştır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında Erzurum’da yaşanan Aziziye Tabyası müdafaası, kadınların ilk kez kitlesel bir şekilde cephede yer aldığını göstermektedir. Dönemin Erzurum Şer’iye Sicilleri ve askerî raporlarında, halkın kadın-erkek ayırt etmeksizin silahlandığı, düşmanla göğüs göğüse çarpıştığı açıkça yer almaktadır. Bu müdafaanın en bilinen siması Nene Hatun, 20 yaşında üç çocuk annesi bir kadın olarak eline balta alıp cepheye koşmuş, şehrin düşman eline geçmesini engelleyen halk hareketinin öncüleri arasında sayılmıştır. Onun adı, daha sonra dönemin gazetelerinde “kahraman Türk kadını” ifadesiyle anılmıştır.
Milli Mücadele yıllarında ise Anadolu’nun dört bir yanından kadın kahramanların izine rastlanır. Erzurumlu Kara Fatma (Fatma Seher Erden), Mustafa Kemal Paşa ile 1920’de Sivas’ta görüşmüş, cephede aktif olarak görev almak için izin istemiştir. Genelkurmay Arşivleri’nde yer alan belgelerde Kara Fatma’nın kendi birliğiyle Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’a katıldığı kayıtlıdır. Onun komutasında yaklaşık 700 kişilik bir müfreze bulunmuş, bu müfreze hem cephede hem de cephe gerisinde etkin rol oynamıştır.
Halide Edip Adıvar ise askerden ziyade fikrî ve manevi cephede yer almış, yazıları ve mitinglerdeki hitabetiyle mücadeleyi yönlendirmiştir. 23 Mayıs 1919’da İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yaptığı konuşma, dönemin gazetelerinde tam metin olarak yayımlanmış ve işgale karşı halkı örgütleyen en önemli çağrılardan biri olmuştur. Aynı zamanda Anadolu Ajansı’nın kuruluş sürecinde yer alarak cephe ve halk arasındaki bilgi akışını sağlamıştır.
Anadolu kadınının cephenin gerisindeki fedakârlığını simgeleyen en dokunaklı örneklerden biri Şerife Bacı’dır. 1921 yılının Aralık ayında Kastamonu’dan İnebolu’ya cephane taşıyan kağnı kollarında yer almış, şiddetli soğukta sırtındaki çocuğunu korumak için üzerindeki örtüyü ona sarmış, kendisi donarak şehit olmuştur. Bu olay, dönemin askerî raporlarına ve Kastamonu’daki yerel kayıtlara geçmiştir.
Maraş Savunması sırasında öne çıkan Tayyar Rahime (Rahime Kaptan) ise kocası şehit olduktan sonra onun tüfeğini eline alarak mücadeleye devam etmiştir. 1920’deki çarpışmalarda gösterdiği kahramanlık, yerel direniş raporlarında ve dönemin hatıralarında aktarılmaktadır. Aynı şekilde Gördesli Makbule, Manisa’nın işgali sırasında eşinin yanında direnişe katılmış, 1922’de bir çatışmada şehit düşmüştür. Makbule’nin adı, Kuvayı Milliye kayıtlarında yer almış, dönemin gazeteleri tarafından “kahraman şehit” olarak duyurulmuştur.
Bu belgeler ve kayıtlar göstermektedir ki, Anadolu kadını yalnızca sembolik bir figür değil, savaşın aktif bir öznesi olmuştur. Aziziye Tabyası’ndan Sakarya Meydan Muharebesi’ne, Kastamonu’dan Maraş’a kadar uzanan bu mücadele, kadınların vatan savunmasında erkeklerle aynı sorumluluğu yüklendiğinin tarihsel kanıtıdır. Bugün onların isimleri yalnızca anıtlarda değil, arşivlerde, sicillerde, gazetelerde ve askerî belgelerde yaşamaktadır.
Atam
Açtığın yolda, Kurduğun ülküde,
Gösterdiğin hedefe
Hiç durmadan yürüyeceğimize
Ant içeriz
Ne Mutlu Türk’üm diyene
Hayrettin Bulut