Zeki Baştürk’ten “Sevdim Sendeki Seni”ye Duygulu Dokunuş

Zeki Baştürk’ten “Sevdim Sendeki Seni”ye Duygulu Dokunuş
Yayınlama: 16.09.2025
A+
A-

Bursa Vatan Medya Grubu – Köşe Yazısı

Sanatsal etkinlikler benim için sadece kültürel değil, aynı zamanda insani buluşma anlarıdır. Şairlerin, yazarların, ses sanatçılarının, tiyatrocuların bir araya geldiği bu atmosferlerde; hem eski dostlarla hasret giderir, hem de yeni yüzlerde yepyeni hikâyeler keşfederim.

Geçtiğimiz günlerde şair, yazar, ses sanatçısı ve tiyatro oyuncusu Hafize Beysim Gün’ün 60. sanat yılı kutlamasında yer aldım. Bir ömürlük sanat emeğine tanıklık etmek çok anlamlıydı. Bu özel gecede tanıştığım isimlerden biri ise ozan Nihat ALTINOK oldu.

Sıcak kanlılığı, içtenliği, mütevazılığıyla kısa sürede sohbet kurduğumuz Altınok, bana bir şiir kitabını imzalayıp armağan etti. Kitabın adı: “Sevdim Sendeki Seni”.

Kitap ismiyle bile merak uyandırıyor. Bu başlık, hem bir duygu yumağı hem de içsel bir yüzleşme. Sadece bir aşkın değil, belki de insanın kendindeki yansımaları sevmesinin, tanımasının ifadesi.

Sayfaları çevirdikçe, Ozan Nihat Altınok’un kaleminden dökülen dizelerde Anadolu’nun sade ama derin lirizmiyle karşılaşıyorsunuz. Ne abartı var ne gösteriş. Doğal, yalın ama etkili… Her dizede bir insanlık hali, bir duygu kırıntısı saklı.

Altınok’un şiirleri; sanki bir türkü gibi, bir ağıt gibi ya da bazen bir anne duası gibi süzülüyor sayfalardan. Duygusal yoğunluğu yüksek, imge dünyası zengin, dili ise herkesin kalbine dokunacak sadelikte.

“Sevdim Sendeki Seni”, sadece bir şiir kitabı değil; aynı zamanda bir insanlık belgesi gibi. Kendini, geçmişini, sevdasını, kırgınlığını, umudunu ve belki de en çok insanı sevmeyi anlatıyor.

Sanatın birleştirici ve ruhu yüceltici etkisini bir kez daha hissettiğim bu buluşma, bana gösterdi ki:
Sanat var oldukça, insan hâlâ insan kalabilir.

Teşekkürler Hafize Beysim Gün.
Teşekkürler Ozan Nihat Altınok.
Ve elbette, iyi ki sanat var.

Zeki Baştürk
Bursa Vatan Medya Grubu
Köşe Yazarı

SEVDİM SENDEKİ SENİ

Sanatsal etkinlikleri severim ben. Şairler,  yazarlar, ressamlar, besteciler, ses sanatçıları katılır bu etkinliklere. Eski dostlarla buluşmanın,  yeni insanlarla tanışmanın mutluluğunu yaşarım.  Sanat ve sanatçılar, hep güzellikler barındırır içlerinde.

Şair,  yazar, ses sanatçısı,  tiyatro oyuncusu Hafize Beysim Gün’ün 60. sanat yılı kutlamasında tanıştım ozan Nihat ALTINOK ile. Sıcak kanlı, içtenlikli ozan bir siir kitabını imzalayarak armağan etme inceliğini gösterdi. Kitabın adı ilginç geldi bana. ” Sevdim Sendeki Seni”. Kitabın adından başlayayım tanıtmaya.

Bir insanı sevmek, çoğu kez onun dış yüzüne, gülüşüne, sesine, dokunuşuna bağlanmakla başlar. Fakat zamanla asıl sevginin, görünürde olan değil; görünmeyen, saklı duran özde yattığını anlarız. “Sevdim sendeki seni” dizesi, işte bu derin farkındalığın, aşkın içsel boyutunun anlatımidır.

“Sen” sözcüğü yalnızca karşımızdaki kişiyi değil, onun içinde büyüttüğü “kendini” anlatır. İnsan, başkasını sevmekle kalmaz; onda kendi düşlerini, kendi eksiklerini, kendi tamamlanmamış yanlarını da bulur. Yani sevdalanılan, salt bir beden ya da yüz değil; kişinin kendi iç dünyasında yankılanan bir varoluştur.

Bu bakımdan dize, aşkın bireysel değil, karşılıklı bir dönüşüm olduğuna işaret eder. “Sevdim sendeki seni” demek, “ben sende kendimi, ruhumun yansımasını, içimin derinliklerinde aradığım o kayıp parçayı buldum” demektir. Bu, karşılıklı bir ayna metaforudur: biri diğerinde kendi ışığını keşfeder.

Aynı zamanda bu anlatım, aşkın zamana karşı direnen yanını da vurgular. Çünkü insan, bedeni veya yüzü değil; içte saklı kalan, zamanın eskitemediği özü sevdiğinde gerçek bir aşktan söz edilebilir. Belki de bu yüzden kitabın alt başlığı “Gecikmiş Şiirler”dir. Geciken şey, aslında aşkın bu farkındalığıdır. İnsan, yıllar sonra anlar ki sevdiği, “sende saklanan sen”dir.

Bu dize, aşkın en duru, en yalın, en içsel durumunu  dillendiriyor. Sevmek, karşımızdaki kişiyi değil; onda saklı olan özü, onun kendi gerçekliğini sevmektir. İşte şiir de bu derinliği yakaladığında gerçek bir aşka dönüşür.

Kitabın kapağı da derin anlamlar çağrıştırıyor.
Kitap kapağında İstanbul’un simgelerinden Kız Kulesi, martılar ve Boğaz manzarası yer almakta. Bu görsel, şiirlerin romantik, nostaljik ve duygusal bir zeminde yazıldığını duyumsatiyor.

Başlıktaki “Sevdim Sendeki Seni” , sevginin yalnızca dışa dönük hâline değil, sevilen kişideki öze, içte saklı güzelliğe yönelen bir aşkı anlatıyor. Yani şair, karşısındaki insanı olduğu gibi değil, onda kendi yansımasını, kendi ruhuna dokunan yönünü sevdiğini dile getiriyor.

Alt başlıktaki “Gecikmiş Şiirler” ise, bu duyguların ve dizelerin belki de yıllar sonra, zamanın süzgecinden geçip gecikmeli olarak okurla buluştuğunu işaret ediyor.

(126) sayfadan olusan kitapta (84) siir yer almış. Şiirler, serbest türde yazılmış.  Daha çok mensur siir diye adlandırılan biçimi kullanılmış.  Düzyazıya (nesir) yakın anlatımlı şiirlerde derin duygular ve şiirsel imgeler de yer almıştır.

“Sözlerinle bulutlar arasından çekip aldın” ( s.28) dizesi, sevgilinin ya da hitap edilen kişinin sözlerinin şairi karanlıktan, sıkıntıdan, umutsuzluktan çıkardığını, onu yeryüzünün ağırlığından kurtardığını anlatıyor. Bulutlar burada hem engel hem de karanlık duyguları simgeliyor olabilir.

“Yıldızlarla kucaklaştırdın beni” dizesinde ise, sevgilinin sözlerinin şaire yücelik, umut, ışık ve mutluluk kazandırdığı ifade ediliyor. Yıldızlar, güzellik, hayal, huzur ve erişilmezlik imgelerini taşır.

Birlikte okunduğunda:
şair, sevdiğinin sözleri sayesinde karanlıktan aydınlığa, umutsuzluktan umuda, sıradanlıktan yüceliğe taşındığını dile getiriyor. Sözler, sıradan bir iletişim değil; ruhu göklere çıkaran, hayatı güzelleştiren bir güç olarak betimliyor.

Toplumsal konulara da duyarlıdır ozan Nihat Altınok.
“Sınıfta kaldı insanlık” (29) dizesi, mecazlı bir anlatımdır.
“Sınıfta kalmak” , okul yaşamında başarısız olmak, geçer not alamamak, üzerine düşeni yapamamak anlamına gelir. Şair  bu deyimi toplumsal bir bağlamda kullanarak, insanlığın bir sınavdan geçtiğini ama bu sınavı veremediğini dile getiriyor. Bu sınav; barış konusunda olabilir: İnsanlık savaşları önleyemediği için sınıfta kalmıştır. Adalet konusunda olabilir: Yoksulluk, eşitsizlik, sömürü devam ettiği için sınıfta kalmıştır.

Sevgi ve merhamet konusunda olabilir: İnsanlar birbirine yabancılaştığı, şiddet arttığı için sınıfta kalmıştır. Doğaya karşı sorumluluk açısından da olabilir: Çevreyi koruyamadığı için insanlık sınıfta kalmıştır.

Kısacası bu dize, insanlığın kendi üzerine düşen insani görevleri yerine getiremediğini, bir sınavı yitirdiğini çarpıcı bir biçimde anlatıyor.

Malda , mülkte gözü yoktur şairin. Onurlu yaşamayı, dimdik ayakta durmayı yeğler.
“Ne malım var ne de param
korkum da yoktur uçan kargadan
ancak davacıyım onursuz pis çakallardan” (s.30)

“Ne malım var ne de param”
Şair, maddi zenginlikten yoksun olduğunu açıkça dile getiriyor. Ancak bu bir utanç değil; tam tersine, mal ve para karşısında özgür duruşunu gösteriyor.

“korkum da yoktur uçan kargadan”
Burada “karga” simgesel bir hayvandır. Karga, genellikle uğursuzluk, kötü haber ya da dedikoduyu temsil eder. “Uçan kargadan korkmam” demek, söylentilerden, dedikodulardan, uğursuzluk inançlarından yılmamak anlamına gelir. Yani şair, toplumun olumsuz bakışından, kara haberlerden ya da kötülük simgesinden korkmadığını ilan ediyor.

“ancak davacıyım onursuz pis çakallardan”
Asıl hedef yine net: Onursuz, sinsi, çıkarcı kimseler. Çakal, hilebaz, pusucu, fırsatçı kişileri simgeler. Şair, böylesi insanlara karşı davacıdır, yani onlarla mücadele etmeyi, onları ifşa etmeyi bir görev olarak görür.

Şair, parasız ve mal mülksüz olabilir, karganın uğursuzluğundan da çekinmez. Ama gerçek düşmanı onursuz, çıkarcı, kurnaz kişilerdir. Bu dize, mertçe, başı dik duran bir insanın yaşam karşısındaki tavrını anlatıyor.

Şair  doğrudan gençlere sesleniyor.
” Sevgili gençler,
Atamız size emanet etti
Cumhuriyeti ” ( s.51)
Geleceğin sahibi, toplumun en dinamik kesimi olan gençler muhatap alınmış.
“Atamız” Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, kurduğu Cumhuriyet’in kalıcı olması için onu gençlere emanet ettiğini defalarca dile getirmiştir. Cumhuriyet’in korunması, yaşatılması ve ilerletilmesi gençlerin görevi olarak gösteriliyor.
Cumhuriyet , salt bir yönetim biçimi değil; özgürlük, eşitlik, bağımsızlık ve demokrasi demek.

Bu üç satır, Atatürk’ün gençlere güvenini ve Cumhuriyetin geleceğinin gençlerin omuzlarında olduğuna iliskin inancı anlatıyor. Aynı zamanda gençlere bir çağrı:

“Cumhuriyeti koruyun, ona sahip çıkın, geleceğe taşıyın.”

Şiirlerde pek çok tema var:  Yalnızlık,  anavatan ve yurt sevgisi,  yaşama sevinci, doğduğu topraklara özlem,  toplumsal sorunlara duyarlılık ve ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ‘e duyulan hayranlık.

Dili çok yalın, açık ve anlaşılır. Ben okurken çok keyif aldım. Umarım siz de beğenirsiniz.

Yüreğinize ve kaleminize sağlık Nihat Altınok.

Zeki BAŞTÜRK

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.