Zeki Baştürk Yazdı: Nihal Cevher’in Kanatsız Uçuşu

Zeki Baştürk Yazdı: Nihal Cevher’in Kanatsız Uçuşu
Yayınlama: 01.08.2025
A+
A-

Bursa Vatan Medya Grubu köşe yazarı Zeki Baştürk imzasıyla,

Bursa’nın kültürel nabzı, 31 Temmuz Perşembe günü, tarihi dokusuyla sanatseverlerin kalbinde özel bir yeri olan Kitabevi Otel’de yeniden attı. Kentin ruhuna hem zarafet hem direnç katan bir isim vardı sahnede: şair, tiyatro sanatçısı ve yaşam direnci simgesi Nihal Cevher.

Bir avuç insanın değil, bir kentin vicdanını, estetikle haykıran sanatçısıydı o.
Ve o gün, yeni şiir kitabı “Uçabildiğin Kadar” ile sadece bir eser tanıtmadı; hayata tutunuşun, düş kırıklıklarıyla baş etmenin, kelimelerle ayağa kalkmanın şiirsel öyküsünü de anlattı.


Sahnede, Sayfada ve Hayatta Aynı Cesaretle

Nihal Cevher’i tanıyanlar iyi bilir:
O yalnızca sahnede alkışlanan bir sanatçı değil; yaşamın en karanlık anlarında bile sanatın ışığına sarılan bir direnişçidir.

Etkinlik boyunca hem şiirlerinden dizeler okudu, hem de yaşamının kırılma anlarına dokundu. Kimi zaman içli bir tebessüm, kimi zaman gözleri buğulandıran bir sessizlik eşlik etti sözcüklerine.

Ve sonra geldi o cümle — salondakilerin yüreğine kazınan, yalnızca bir kitaba değil, bir hayata damga vuran o tümce:

Uçmak için kuş olmak gerekmez. Kanat takmaya da gerek yoktur. İçinizdeki sanat sevgisi sizi özgürleştirmeye ve göklere uçurmaya yeter de artar bile.

Bu söz, bir slogan değil, sanatın hayatı iyileştiren, dönüştüren ve dirilten gücünün ta kendisiydi.


“Uçabildiğin Kadar”: Düşmeyenlerin, Ama Düşse de Kalkabilenlerin Kitabı

Tanıtımı yapılan “Uçabildiğin Kadar”, sadece bir şiir kitabı değil.
Bu eser, bir kadının aşkı, düşleri, hayal kırıklıkları, direnme çabası ve özgürlük arayışı üzerine tuttuğu içsel günlüğü adeta.

Sayfaları çevirdikçe okuyucu, yalnızca Nihal Cevher’in dizelerinde değil, kendi kırılganlıklarında, umutlarında, çıkmazlarında da dolaşıyor.

Bu kitap, kaleme alınmış bir varoluş manifestosu.
Ve belki de en çok, kanadı kırık bir toplumun yeniden uçabileceğine dair bir inanç manifestosu.


Bursa, Sessiz Ama Derin Bir Uyanışta

Bursa’nın kültürel iklimi uzun zamandır bir sessizlik perdesine bürünmüş gibiydi. Ancak bu etkinlik, sessizliğin ardında yankılanan içten, samimi, dokunaklı bir çığlığın varlığını hatırlattı.

Nihal Cevher, bu kentin yalnızca bir sanatçısı değil, yaşamak için direnenlerin yüzü, yazanların sesi ve sahnede ayağa kalkabilenlerin timsali.


 Her Şehir, Böyle Bir Sesle Uyanmalı

Sanat; yalnızca sergi salonlarında, sahne ışıkları altında ya da şiir kitaplarının sayfalarında yaşamaz. Sanat, direnmekte, anlatmakta, hatırlamakta hayat bulur.

Ve biz, Bursa olarak, o gün Kitabevi Otel’in o tarihi salonunda bir şeyi bir kez daha öğrendik:

“Sanat, insanı uçurmaz belki… ama yeniden ayağa kaldırır.”

SANATIN KANATLARINDA BİR KADIN:
NİHAL CEVHER’DEN ŞİİR VE YAŞAM BULUŞMASI

Bursa’nın kültürel atmosferine yeni bir soluk getiren şair, tiyatro sanatçısı ve yaşam direnci simgesi Nihal Cevher, tüm sanat ve edebiyat tutkunlarını 31 Temmuz Perşembe günü saat 14.30’da  Kitabevi Otel’de ağırladı.

Bu özel etkinlikte Cevher, “Uçabildiğin Kadar” adlı şiir kitabının tanıtımını yaparken, aynı zamanda sanat yolculuğunu, yaşamla  verdiği mücadeleyi ve sahnede olduğu kadar satır aralarında da haykırdığı gerçekleri dinleyicilerle paylaştı.
Cevher’in yaşam  felsefesi, aynı zamanda sanat anlayışının da özeti:

“Uçmak için kuş olmak gerekmez. Kanat takmaya da gerek yoktur. İçinizdeki sanat sevgisi sizi özgürleştirmeye ve göklere uçurmaya yeter de artar bile.”

Bu tümce , yalnızca bir kitap sloganı değil; zorluklara karşın tutunulan bir inancın, sanatla ayakta kalmanın şiirsel bir anlatımı.

Etkinlikte tanıtılan “Uçabildiğin Kadar” adlı şiir kitabı, yalnızca duygusal bir anlatım değil; aynı zamanda bir kadının yaşama , düş  kırıklıklarına, aşka, direnişe ve özgürlük arayışına ilişkin  içsel yolculuğunu da içeriyor.

Her şiir, hem bireysel hem toplumsal anlamda bir hesaplaşmayı, bir yüzleşmeyi ve en çok da bir umut çağrısını taşıyor.

Nihal Cevher,  tiyatro sahnesinde canlandırdığı karakterlerle izleyicilere dokunurken; şimdi kalemiyle de okurun yüreğine dokunmayı başarıyor. Oyunculuğun getirdiği derin içgörüyle yazdığı şiirleri, yaşamın içinden gelen bir ses, bir iç döküm, bir başkaldırı niteliği taşıyor.

Söyleşinin kolaylaştırıcısı Zeki BAŞTÜRK,  kısa bir açılış ve tanıtım konuşması yaptı:
“Şiir, zamanın sus dediği yerde konuşmaya cesaret eden bir sanattır. Bu cesareti taşıyan şairlerden biri de Nihal Cevher. Yeni kitabı “Uçabildiğin Kadar”, hem bireysel bir iç yolculuğun hem de toplumsal duyarlılığın izlerini taşıyor. Şairle kitabı, şiir anlayışı ve yazın dünyası üzerine konuşacagiz.”
dedikten sonra sorulara geçildi. Zeki BAŞTÜRK sordu, Nihal CEVHER yanıtladı.

Soru 1: “Uçabildiğin Kadar” nasıl doğdu? Sizi bu kitabı yazmaya götüren duygu, olay ya da süreç neydi?

N.C. Ortaokul yıllarımda başladı içimdekileri yazıya dönüştürmek .Ortaokul 2.sınıfta yazdığım bir hikaye ulusal bir gazetede yayınlandı.Lise son sınıfta yazdığım bir şiirim dershanenin bülteninde yayınlanmıştı. Bir kaç yıl sonra  benim bültende yayınlanan şiirim bir dergide yayınlanmış ve İstanbul’da yaşayan bir arkadaşımın bana haber vermesiyle öğrendim. Sanırım dershanedeki öğretmenim  göndermiş. Çok şaşırmıştım ve çok mutlu olmuştum.
Daha sonra yazmaya devam ettim. Vir şiir kitabı  ,hayatımın kesitlerinden oluşan bir kitap bir senaryo ve o yazdığım senaryoda Nihal’i oynamayı hep hayal ettim.
Aslında hayaldi, belki de ben de inanmadım ama hep istedim..
3 mayıs 2021 de hayatım bir gece de değişti ve o süreçte  yüreğimin götürdüğü yere gitmeyi seçtim.
Hayata tutunmaya çalışırken, sanata tutundum. Çok mücadele ettim,  çok çabaladım ama hiç vazgeçmedim.
Yıldız Teknik Üniversitesi online yazarlık eğitimine katıldım. Senaryo yazarlığı eğitimi aldım ama ben bir türlü içimdekileri kağıda dökemedim.
2023 haziran ayında setlerle tanıştım ve senaryo yazayım derken oyunculuk macerasında buldum kendimi. İyi ki de buldum.

Soru 2: Kitabın adı oldukça etkileyici. “Uçmak” kavramı şiirinizde neleri simgeliyor? Umudu mu, özgürlüğü mü, kaçışı mı?

N.C: Özgürlüğü. Kalıpları sınırları, korkuları aşmak ve  gökyüzünde süzülmek.
Korkularım vardı. Boynumdan halatlarla bir şeylerin beni yukarı çektiğini hissederdim.
O zincirleri koparttım ve artık özgürüm. Bu nedenle uçabildiğim kadar.

Soru 3: Bu şiirler belirli bir döneme mi ait? Yoksa yıllar içinde biriken şiirleri mi derlediniz?

N.C: Yıllar içinde yazdığım şiirlerin toparlanması oldu.
1995 ve 2000 li yıllara kadar yazdım ve bir yerlerde unutttum ,  2021 e kadar kağıda dökmedim içimdekileri. Kendimle konuştum saatlerce. Dökmek istemedim sonra tekrar yazmaya başladım.
Oyunumun çalışmaları sırasında birden şiirlerimi kitaplaştırmak aklıma geldi,
Yaşayamadığım,9 ertelediğim o kadar çok şey vardı ki kısa zamanda çok şeyler yapmak istiyordum ve ölmeden bu kitabı görmek istedim. İlk taslağı elime aldığımda okadar heyecanlandım ki ellerim titriyordu uzanırken, çok mutlu oldum. Vazgeçmediğim için yapabildiğim için şükürler olsun.

Soru 4: Kitapta öne çıkan temalar neler? Hangi duygular şiirlerinizi daha çok besliyor?

N.C : Kitap hayallerim, sevdalarım, sevinçlerim, üzüntülerim, yaşayamadıklarım.
Yani ben yani NİHAL CEVHER

Soru 5: Şiirlerinizde kişisel yaşantılar mı daha baskın, yoksa toplumsal konular  mı?

N.C:,Bir kadının yüreğinden damlalar aslında,  kişisel duygu ve düşünceler gibi gözükse de toplumun sesi.
Bazen bir kadının iç sesiyle yazılan bir dize, aynı zamanda toplumsal bir baskının çığlığı olabilir.
Toplumsal görünen bir şiir, bazen  bir şairin içindeki en kişisel hesaplaşmanın
dışa vurumudur

Soru 6: Kadın kimliği şiirlerinizde ne kadar yer buluyor? Bu yönüyle yazarken özel bir bilinç taşıyor musunuz?

N.C: Benim için kadın olmak sadece bir kimlik değil aynı zamanda görülme ,  sorgulama biçimi. Acıya, aşka ve direnmeye bakışı da belirliyor.
Bu toplumda kadın ya da bu coğrafyada kadın hep bastırılmış,
Kadın hep susmak zorunda kalmış ve hep bir ezilmişliğin içinde kalmış
Oysa kadın sevgi demek aşk demek, yaşam demek erkeğin diğer yarısı demek ama kadın herşey olmuş da bu topraklarda kadın olamamış.

Soru 7: Şiiri kurgularken içeriği mi önceliyorsunuz, yoksa biçimi mi? Şiir sizin için daha çok neyle tanımlanır?

N.C: Önce içeriği, yani duyguyu düşünceyi önemsemekle başlarım. Bence şiirin özü bir şey söylemek değil, bir şeyi duyumsatmak , bir duyguyu  aktarmaktır.
İçeriği sezerek başlarım, biçimi işleyerek devam ederim.

Soru 8: Serbest ölçüyle mi yazarsınız genelde? Geleneksel biçimlerle ilişkiniz nasıl?

N.C:Genellikle serbest ölçüyle yazarım. Çünkü serbest şiir duygunun doğrudan aktığı, iç dünyanın daha özgürce dışa vurulabildiği bir alandır.
Serbest şiir benim nefesim.
Geleneksel şiir arkamdaki miras.

Soru 9: Görsellik, imgeler ve çağrışımlar şiirlerinizde dikkat çekiyor. Dilinizin beslendiği kaynaklar neler?

N.C: Yaşadıklarım,  bana çok şey öğreten hayatım ve gözlemlerim, okuduğum kitaplar ve merakım.

Soru 10: Şiir yazarken en çok nelerden ilham alırsınız? Doğa mı, insan mı, içsel çatışmalar mı?

N.C: Şiir daha çok kişinin kendi içinden gelir çocukluk hafızası, büyüme sancısı, kadın olmanın halleri, aşkın kırıkları, toplumsal baskılar. Bunlar en derin malzemeler ve şiire dönüşüyor.

Soru 11: Sizi etkileyen şair ya da yazarlar kimlerdir? Hangi şiir geleneği sizi daha çok etkiliyor?

N. C : Nazım HİKMET .Serbest ölçüyle yazması, sürgün ve ve hapis dolu yaşamına  karşın  hep umudu vardır.
Can YÜCEL’in sivri dili ve dobralığı.
Cemal SÜREYYA’nın  duyguyu sade ama yoğun imgelerle  vermesi, ,masumluk duygusu, hem kırılgan hem güçlü yapısı . Bunlar beni besleyen şairler.

Soru 12: Şiirinizi hayal gücü mü besliyor, yaşamın gerçekleri mi?

N.C: Hayal gücümü büyüterek, yaşamın gerçekleriyle başetmenin zarif bir yolu.
Bazen susarak bazen bir duyguyla dışa vuruyor, dizelere dökülüyor.

Soru 13: Okurla nasıl bir bağ kurmayı umuyorsunuz? Şiirlerinizin okuyucuda nasıl bir iz bırakmasını istersiniz?

N.C: Kitabı eline alan her okurun, benimle birlikte düşünüp bir bağ kurmasını isterim. Şiiri okuyan kendinden bir parça  bulsun ama tam çözmesin. Kendi hikayesiyle tamamlama ihtiyacı duysun.Çünkü şiir okurun, zihninde değil yüreğinde tamamlanır.

Soru 14: Şiir yazarken okuru düşünür müsünüz, yoksa sadece kendinizle mi konuşursunuz?

N.C: Benim için şiir yazma anı önce tamamen kendimle bir konuşmadır. Bazen sesli bir dua bazen de hiç kimseye ulaşmayan bir çığlık.
O an sadece ben ve içimden geçenin dili vardır. Yazdıktan sonra  başkasının kalbinde nasıl bir yankı bulacağını düşünürüm.

Soru 15: Bugünkü şiir okurunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Şiir toplumda ne kadar karşılık buluyor sizce?

N.C: Bugünkü şiir okurunu değerlendirirken, hem değişen zamanın ruhunu hem de şiirin kendi dönüşümünü gözönünde bulundurmak gerekir.
Bugünkü şiir okuru daha bireysel, daha içe dönük okuyor. Ruh haliyle eşleşen bir ses arıyor. Şiiri kısa,  doğrudan ve etkileyici gördüğünde bağ kuruyor. Kimi zaman anlam arıyor kimi zaman sadece duygu. ŞİİR toplumda  karşılık buluyor, hala ayakta. Gençler arasında şiir yazan okuyan bir kitle var. Sessiz ama sadık.
Şiir okuru az ama seçici.Belki az kişi okuyor ama okuyanlar daha derinden hissediyor.

Soru 16: Sizin için “şair” olmak ne anlama geliyor?

N.C: Bu sadece yazmakla ilgili bir şey değil. Şair olmak,bir bakış bir duyuş ve durma biçimidir.
Şair olmak çıplak gözle değil çıplak yürekle görmektir.
Şair olmak çoğu zaman yalnızlığa talip olmaktır.
Yani şair olmak; görenin görmediğini görmek,duyanın duymadığını duymak,nsöylenmeyeni söylemek ve bunları bir damla dizenin içine sığdırmaktır.

Soru 17: Yazma rutininiz var mı? İlhamın geldiği anları nasıl tanımlarsınız?

N.C: bir an gelen bir duygu ve dudağımdan dökülenler.
Ama onlar mutlaka benim yaşadıklarım.
Yaşayamadıklarımın zamanı geldiğinde dışa vurması diyebilirim.

Soru 18: Gelecek projeleriniz arasında yeni bir kitap ya da farklı türler var mı?

N.C:  9 mayısta İstanbul Kadıköy ALT KAT sahne de oynadığım tek kişilik oyunum var .Bunun üzerinde çalışmalarım devam ediyor. Yeni sezonda sahnede olmak için çalışmalarım devam ediyor.
Üzerinde çalıştığım dram komedi  bir senaryo yazma projem var. iİerleyen zamanda umarım hayata geçireceğim.

Soru 19: Şiir yazmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?

N.C: Bu soru hem umut verici hem de kıymetli. Çünkü şiir yazmak isteyen bir genç hayata başka bir gözle bakmaya hazır bir yürek taşır.
Şiir sezgiyle başlar, içinden taşan bir şeyler varsa önce onu dinlesinler ve hayat  kulağına  bir sözcük  fısıldıyorsa onu yazsın o an anlamasa da bir gün çok anlamlı olacaktır.
Ve mutlaka okumalı. Kendinden önce gelen şairleri okumadan,  anlamadan kendi sesini bulması zordur. Şiir önce okuyarak büyür,  sonra yazarak derinleşir. Yazmaktan korkmadan önce kendini duymak gerekir, sözcükler  sonra gelir.
Şiir yazmak isteyen bir genç için şiir yalnızlık değil bir yoldaşlık biçimi olabilir.

Zeki BAŞTÜRK: Bu içten söyleşi için teşekkür ederim. “Söz uçar derler, ama şiir uçarak kalır”… Siz de “uçabildiğiniz kadar” yazmayı sürdürün. Sanatın kanatları ve sanata olan bağlılığınız,  yaşama tutunma kararlılığınız sizi uçurmaya yetecektir. Yolunuz açık ve aydınlık olsun.”
sözleriyle söyleşiyi bitirdi.

Söyleşiyi izleyen konuklar ikramlar eşliğinde söyleşinin değerlendirmesini yaptılar. Bir sanat şöleni belleklerde unutulmaz şiirsel bir tad bırakarak sona erdi.

Zeki BAŞTÜRK

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.