Geçmiş dönem PM Üyesi Güler Buğday makalesinde;
Uludere Katliamı, Uludere Olayı veya Uludere Operasyonu, 28 Aralık 2011 gecesi, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde Türk Hava Kuvvetlerinin F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 34 kişinin ölmesi olayıdır.
Daha yalın ve gerçekçi bir anlatımla ifade edersek:
Şırnak’ta 17’si çocuk olmak üzere 34 kişinin savaş uçakları tarafından bombalanarak katledilişidir.
34 insanın yaşam hakkı kabul edilemez bir hatayla veya henüz gerçeğin bilinmediği bir sebeple çok korkunç bir şekilde ihlal edilmiştir.
Roboski Katliamı devletin Kürt Meselesinde uyguladığı güvenlikçi politikaların sonuçlarından sadece biri ve en korkunç olanıdır.
Eğer bir ülke uyruğundaki herkesi eşit yurttaş olarak görmüyor ve onları koruyamıyorsa, adalet ve hukuktan yani demokrasiden söz edilemez…
Ülkede yıllardır her şeye hakim olan o günlerin çok güçlü iktidarı, görevinin bilincinde olsaydı ve yapılan bombalamayı hata olarak görmeyip gereğini yapsaydı Roboski Katliamı 14 yıldır karanlıkta kalmazdı.
Yaşatılan vahşet ne yazık ki bir “Operasyon kazası” yani sadece “Kaza” denilerek geçiştirilip, cezasızlıkla ödüllendirilen suçlardan birisi olarak kalmıştır Roboski katliamı.
On dört yılda ortaya çıkan gerçeklerden birisi de, grubun terörist değil kaçakçı olduğu bilgisinin Genelkurmay Başkanlığına pek çok askeri yetkili tarafından iletildiği halde vur emri verildiğiydi!!!!
Şubat 2012’de Başbakanlık tarafından kişi başına 123 bin, toplamda da 4 milyon 180 bin TL tazminat ödenmesi kararlaştırıldı ancak aileler bu tazminatı kabul etmediler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) olayla ilgili bir araştırma komisyonu kuruldu.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki Uludere Alt Komisyonu, yaklaşık 15 ay süren çalışmalarını Mart 2013’te tamamladı.
84 sayfalık raporda, sadece İHA görüntülerine dayanarak kimlik tespiti yapmanın mümkün olmadığı ifade edildi ve “Olayın kasten yapıldığına yönelik herhangi bir delil elde edilememiştir” denildi.
İçişleri Bakanlığı müfettişleri de konuyla ilgili bir rapor hazırladı.
Konuyla ilgili soruşturma başlatan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Haziran 2013’te “görevsizlik kararı” verdi ve dosyayı askeri savcılığa sevk etti.
Askeri savcılık ise Ocak 2014’te şüpheli sıfatıyla adı geçen 5 asker için “kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı” kanaatine vardı ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
Savcılık kararı sonrası 261 kayıp yakınının avukatları, 18 Temmuz 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuru yaptı.
AYM, iki başvurucunun eksik çıkan belgelerinin tamamlanmasını istedi fakat daha sonra “eksikliğin süresinde giderilmemesi” nedeniyle reddedildi.
AİHM de bu karara istinaden “iç hukuk yolları tüketilmediği için” dosyayı kabul edilemez buldu ve Roboski Davası için hukuki yollar kapandı.
Aileler yeni delillerle hukuki süreci tekrar başlattı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Roboski Katliamı için “FETÖ izi olduğunu, Uludere olayının FETÖ yandaşları tarafından” yapıldığını söyledi.
On dört yılda ortaya çıkan gerçeklerden birisi de, grubun terörist değil kaçakçı olduğu bilgisinin Genelkurmay Başkanlığına pek çok askeri yetkili tarafından iletildiği halde vur emri verildiğiydi.
“Roboski Katliamı dosyasına giren ‘İHA’yı kullanan yüzbaşı ile İHA Filo Komutanı, Sınır Tümen Komutanı, Jandarma Komanda Tugay Komutanı, 2. Ordu İstihbarat Komutanına kadar birçok askerin, grubun kaçakçı olduğu yönünde üstlerini uyarmaya çalıştıkları, ancak bombardımana karar verilince kendilerinin bilmediği önemli bir bilginin Genelkurmay’da olduğunu düşündüklerini belirten’ asker ifadelerine ulaşıldı.”
Sezgin Tanrıkulu tarafından paylaşılan Roboski Kronolojisinden alıntı bu bilgilere yenileri eklenmese keşke…
“Katliam bir suç, hukuksuzluk başka bir suç, adalete erişimin on dört yıldır mümkün olmayışı çok daha başka bir suç ve hepimizin bu suça zorunlu suç ortağı haline getirilişimiz bambaşka bir şey…”
Acılı Anadolu coğrafyasının çoğunlukla haksızlığa, hukuksuzluğa ve ihmale uğrayan insanlarının yaşadığı bu ihmal, kasıt veya hatayı telafi edecek tek şey adaletin sağlanmasıdır.
Roboski Katliamı “Kaçınılmaz Hata” sonucu yaşanan bir katliam değil; bile isteye Kürt Halkına yaşatılan bir katliam ve acıdır.
Bu katliam Kürt Meselesinin inkârı ile yürütülen savaş ve güvenlikçi politikaların sonucu yaşanmıştır.
Hukuk hileleriyle katliam failleri cezasızlıkla ödüllendirilmiştir. Bu coğrafyada 1915 yılından beri yaşanan katliamlar gibi ROBOSKİ katliamı da; uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenmiş suçlar kategorisindedir.
Zamanaşımı, cezasızlık ve hukuk hileleri ile insanlığa karşı işlenen suçlar örtbas edilemez.
Bu ülkede her koşulda barış olmalı.
Eşit yurttaşlık anayasal bir hak olarak kabul edilip gereği her alanda sağlamalıdır.
Acılarla yüzleşilmeli, hatalar, ihmaller hele hele kasıt varsa kabul edilip özeleştiri verilerek özür dilenmelidir.
ROBOSKİ katliamının 14. Yılında katliamda hayatını kaybeden yurttaşları saygı ile anıyoruz.
Bugün dolayısı ile bir kez daha devleti yönetenlere sesleniyoruz.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.