Uçabildiğin Kadar: Zeki Baştürk’ün Kaleminden Göğe Açılan Satırlar

Uçabildiğin Kadar: Zeki Baştürk’ün Kaleminden Göğe Açılan Satırlar
Yayınlama: 11.06.2025
A+
A-

Bursa Vatan Medya Grubu köşe yazarı Zeki Baştürk, insan ruhunun özgürlüğünü, umudu ve içsel hafiflemeyi anlatan çarpıcı yazısıyla okurlarına yine derin duygular yaşattı. “Uçabildiğin Kadar” başlıklı yazısında Baştürk, uçmanın yalnızca fiziksel bir eylem olmadığını; bir çocuğun gülüşü, bir dost sesi, bir şiir dizesiyle de göğe çıkılabileceğini vurguluyor.

Baştürk, yazısında şu çarpıcı ifadelere yer veriyor:
“Uçmak için kuş olmak gerekmez. Göğe değen düşlerin varsa, bir sabah kahvesiyle, bir çocuğun gülüşüyle de hafiflersin.”

Yazar, iç huzurun en küçük anlarda bile hissedilebileceğini, perdeden süzülen sabah güneşinin ya da çaydan yükselen buharın içinde gizli bir huzurun varlığını hatırlatıyor.
“O anlarda, kalbin uçar da bedenin yerinde kalır” diyen Baştürk, okuyucuyu hayatta anlamı aramaya, duygularını serbest bırakmaya ve en önemlisi de umut etmeye çağırıyor.

Yazı, yalnızca bir edebi metin değil; modern hayatın koşuşturmasında unutulan manevi değerlere bir davet. Ruhun kanatlanabileceğini, uçmanın bir iç yolculuk olduğunu hatırlatıyor.

Zeki Baştürk’ten bir kez daha kalbe dokunan satırlar: Uçabildiğin kadar…

UÇABİLDİĞİN KADAR

Uçmak için kuş olmak gerekir mi? Uçmak için kanata gerek var mı?

Uçmak için kuş olmak gerekmez.
Göğe değen düşlerin varsa,
bir sabah kahvesiyle,
bir çocuğun gülüşüyle de hafiflersin.
Bazen bir dost sesi, bazen soluk bir anı…
Bir şiirin içine saklanmış umut kadar dağılır yüreğine sıcaklık.

Bir sabah perdeden süzülen güneş,
Çaydan yükselen buharın içinde gizli bir huzur…
O anlarda, kalbin uçar da bedenin yerinde kalır.
Kuşlar gibi kanatların olmasa da,
İçinden yükselen bir melodidir seni göklere çıkaran.

Uçmak, uzaklara gitmek değildir yalnızca.
Bazen bir sözcükte,
bir gülümsemede,
Bazen de içten gelen bir dilekte  bulur insan özgürlüğü.
Ve o an, bütün zincirler çözülür içinden.

Uçmak için kuş olmak gerekmez…
Yeter ki yüreğin yeğnil  olsun,
Yeter ki küçük sevinçleri görebilecek kadar büyüsün gözlerin.
Çünkü en yeğnil  kanatlar,
Küçük mutluluklarla örülür.

“Uçabildiğin Kadar ” adını vermiş şiir kitabına Nihal CEVHER.  Bana da imzalayarak armağan etme inceliğini gösterdi. Bir sanatçı duyarlılığı ve inceliği içinde.

Yaşamın tüm zorluklarını dökmüş dizelere. Yüreğinden gelen sesleri, duygularını, özlemlerini , değer bilinmezliği, karşılık bulamadığı sevgisini taşımış  şiirine. Sonunda tutunacak dal olarak sanatı görmüş. Oyunculuğa sarılmış, şiirle avunmuş.

Ona göre yaşam bir tiyatroymuş zaten. Senaryosu önceden yazılmayan, herkesin doğaçlama oynadığı bir oyunmuş yaşam.
“Hayat bir tiyatro
Dünya sahne
Herkes oynuyor bildiğinde
Kimi mahzun kimi kederli”
diyerek anlatmış yaşama bakışını.

Sevip de sevilmemek! Ne korkunç ne ürkütücü bir durum .Hele sevgisinin büyüklüğünü anlatamamak. Çıldırtır insanı. O nedenle sevmekten, sevdiğini anlatamamaktan korkmuş.
” Korkuyorum sevmekten
Korkuyorum sevip de sevilmemekten” diyerek dile getirmiştir duygularını.

Gitmek bir kaçış mı? Yoksa bir özlem. Yeni yerler arayıp bulmak mı?
“Alıp başımı gitsem uzaklara
Uçsuz bucaksız uzmanlara
Ardında yemyeşil doğa
Gözlerinde masmavi deniz”

Kim istemez yemyeşil doğayı, uçsuz bucaksız denizleri ve masmavi gözleri?

Yeni yerler bulma özlemi içindedir.
“Acıların dendiği
Hüznün olmadığı
Aşkların olgunlaştığı” yerleri arar. Bulur mu bilinmez.

Kimileyin umutsuzluğa,  karamsarlığa, yılgınlığa kapılır. Umarsız duyumsar kendini.  Böyle anlarda şiir kurtarıcı olur. Duygularını döker sözcüklere.
Çaresiz başlığı altındaki şiirde;
“Hani boğazına bir şey düğümlenir ta
Yutkunamazsın, boğulursun
İşte öyle…Çaresizim” diye anlatır umarsızlığını.

” İlk görüşte aşık olunur mu? Yaşayanlar bilir elbet. Ozan Nihal CEVHER,  bu duyguyu yaşayanlardan .
” İlk gördüğümde allak bullak oldu duygularım” sözcükleriyle anlatır bu duyguyu. Ama gerçek ama yalan. Belki de bir ozan duyarlılığı.

Söz sanatlarına da rastlarız kimi
zaman.
” Duygularım alev alev, avucuma gelmiyor ki
Gözyaşlarım birer buz parçası” dizelerinde tezat sanatının en güzel örneğini görürüz.

Boşu boşuna” adlı şiirinde yaşadıklarının bir özeti var sanki.
“Her şeyin en iyisi olduğunu sanırsın
En iyi evlat
En güzel seven aşık
En fedakar eş
En mükemmel anne”
Ama bir de bakarsın ki hepsi anlamsız, hepsi boş. Bunları yaşadıktan ve bir ömrü tükettikten sonra anlarmış insan.

İnsan, önce kendini sevmeli. Seviyorsan kendini herkes seviyor seni. Sevmiyorsan kendini hiç kimse sevmiyor seni.  Bu da bir bakış açısı. Kimileyin öz eleştiri yapar. Kendisiyle hesaplaşır.  En çok da kendine kızar.
” Kırgınım
Hep yarı yolda bırakanlara
Kızgınım
Her güzel söze kanan bana”.
Kimbilir? Belki de haklıdır.

Hep arayış içindedir:
“Mutluluk, belki bir kuşun kanadındadır” diye umutlanır.

Uçmak için kuş olmaya , kanat takmaya gerek yok Nihal CEVHER.  O kuş, senin içinde uçmaya hazır. O kuş, senin sanatındır. Oyunculuğunla, şiirlerinle,  sanatınla uçmaya hazırsın.
Uç uçabildiğin yerlere,
Uç uçabildiğin kadar.

Zeki BAŞTÜRK

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.