Kurtuluş Savaşı’nın kahraman komutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, yalnızca cephede değil, yüreğinde de büyük acılar taşıdı. Bugün bir kez daha onu saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz…
Tarih 1921… Batı Cephesi’nde zaferle sonuçlanan İnönü Savaşları’nın ardından, İsmet Paşa yeni bir mücadeleye, Sakarya Meydan Muharebesi’ne hazırlık yapıyordu. Eşi Mevhibe Hanım ve henüz 4 yaşındaki küçük oğlu İzzet, o sırada Ankara’daki evlerindeydiler.
Hazırlıklar sürerken öğleden sonra gelen bir telgraf, Paşa’nın elinde titredi. Gözlerinden yaşlar süzüldü. Telgrafı gören Halide Edip Adıvar sordu:
“Paşam, kötü bir şey mi oldu?”
İsmet Paşa yanıt vermedi. Sessizce odasına çekildi. Halide Edip, telgrafı okuduğunda acı gerçekle yüzleşti: Minik İzzet hayatını kaybetmişti.
Telgraf, derhal Mustafa Kemal Atatürk’e iletildi. Gelen emir açıktı:
“İsmet derhal Ankara’ya, evine gitsin. Çocuk ölmüş.”
Ama ertesi gün, cephede, Sakarya öncesi son hazırlıkların yapıldığı anda, İsmet Paşa yine görev başındaydı.
Atatürk şaşkındı:
“İsmet, burada ne işin var? Senin evinde olman gerekirdi.”
İnönü’nün cevabı tarihe kazındı:
“PAŞAM, ÖNCE VATAN.”
İşte mezarı başında bugün dua ettiğimiz küçük İzzet İnönü, babası tarafından sadece iki kez görülebildi. İsmet İnönü, oğlunun cenazesine bile gidemedi. Çünkü o, evlat acısını yüreğine gömerek vatan nöbetinde kalmayı seçti.
İşte böylesi bir sadakat, böylesi bir görev bilinciyle kuruldu bu cumhuriyet.
Rahmetle, minnetle…
İsmet İnönü ve ailesini saygıyla anıyoruz.