Bir okul.
Kapıları kapalı. Ders zili çoktan susmuş.
Ve orada, bahçenin bir köşesinde hâlâ duran küçük bir kız çocuğu. Sırt çantası ayaklarının dibinde, kayıp bir bakışla boşluğa dalmış.
Ne bir öğretmen, ne bir veli.
Yalnızca oradan geçen bir memur.
O an, herkesin “Bu benim sorunum değil” deme lüksü vardı.
Ama o bunu demedi.
Durdu.
Sessizce, kimseye haber vermeden, sorular sormadan…
Bir kalkan gibi, bir duvar gibi, küçük kızın yanı başında dimdik durdu.
Hiçbir flaş patlamadı.
Hiçbir telefon kayda girmedi.
Ama o oradaydı.
Küçük kız tamamen güvende olana dek…
Okulun boşluğunda yankılanan o görünmez dayanışma, o içgüdüsel sahip çıkış, her şeyin ötesindeydi.
Bugün dijital dünya kötülükleri saniyeler içinde manşetlere taşıyabiliyor.
Ama iyilik, hâlâ en çok sessizken güçlü.
Ve bu memurun yaptığı şey?
Bir üniformanın değil, bir kalbin hareketiydi.
Bu satırlarla teşekkür ediyoruz:
Gözleriyle fark edenlere,
Adım atmaktan çekinmeyenlere,
Doğru olanı yapmak için kameraya ihtiyaç duymayanlara.
Çünkü dünya hâlâ onların omuzlarında dönüyor.
Ve böyle insanların varlığı, en karanlık haberlerin içinde bile bir umut ışığı oluyor.