Ahmet Koçak – Vatan Medya Grubu Köşe Yazısı: Lodosun Ardından Gelen Hesap
Geçtiğimiz Kasım ayında, Bursa’yı yine etkisi altına alan şiddetli lodos, sadece doğayı değil, gündelik hayatlarımızı da alt üst etti. Lodosun gelişini hepimiz biliriz: Şangırtılar, çatırdamalar, kopan dallar, savrulan çatı parçaları… O uğultu ve karmaşa içerisinde artık kulaklarımız bu seslere duyarsız hale geldi. “Lodostandır, geçer” deyip uyumaya devam ederiz. Ama her lodosun bir faturası olur.
Gece yarısı uykumu bölen gürültüye perdeyi aralayıp baktım; görünürde bir şey yoktu. Sabah, lodostan geriye kalanlarla yüzleşince durumun vehameti ortaya çıktı. Bahçem, lodosun süpürüp getirdiği kırık ondulinler, yapraklar ve çöplerle dolmuştu. Kapıyı açmamla birlikte içeriye giren çöp yığınını temizlemek sabah ritüelim haline geldi.
Bursa’da lodos yılda birkaç kez eser ama her seferinde bir iz bırakır. Sadece doğaya değil, evlerimize, gündelik yaşantımıza, hatta güvenlik duygumuza kadar sirayet eder. Çünkü lodos, yalnızca hava olaylarıyla sınırlı değildir; hırsızların fırsat kolladığı, doğalgaz faturalarının bir gecede düştüğü ama yerine başka masrafların eklendiği bir süreçtir.
Karşı komşum, lodosun ardından yağmurun geleceğini bilerek hemen harekete geçmişti. Düşen çatı ondulinlerini yeniden yerine monte ettirmek için bir işçiyle anlaşmış, zorlukla da olsa çözüm üretmişti. Çünkü biliriz ki, bu şehirde lodos sadece rüzgâr değildir; lodos iş çıkarır.
Ve bizler, her seferinde bu doğa olayına alışmış gibi yapsak da, her defasında yeniden yakalanır, yeniden yorulur, yeniden “yine mi?” deriz.
Bursa’da yaşamak lodosla yaşamak demektir. Ama her lodosun arkasından gelen sessiz fırtına da cabasıdır.

LODOS
Geçtiğimiz Kasım ayında yine şiddetli bir lodos esti. Lodos eserken gürültü, patırtı, kırılan, dökülen şeylerin yerlere düşme sesleri bol olur. O günlerde gürültülere pek aldırış edilmez, lodostandır, der geçeriz. Hava ısınır, kombiler kapatılır. Hırsızlara da gün doğar tabii…
Gece yarısı şangırtılar oldu. Perdeyi aralayıp baktım anormal bir durum yoktu. Herhalde komşudan gelmiştir diye düşünerek yattım uyudum. Sabah lodos devam ederken evin etrafını kolaçan ettim; yerlerde çatı kaplaması ondulin kırıkları, ağaç dalları, bolca da yaprak vardı. Lodos sanki sokakları silip süpürüp evimin bahçesine boşaltmıştı. Kapıyı açınca içeri çöp doldu. Onları temizledim. Bursa’da Lodos yılda dört beş kez eser, iş çıkarır.
Karşı komşu lodos arkasından yağmur yağacağını bildiğinden bir işçi bulup, Lodosun attığı ondulinleri yerine monte ettiriyordu bin bir zorlukla.
İleride biri iki katlı bir ev aldı ve üzerine kaçak bir kat yaptı. Kaba inşaatın üzerini çelik çatı ile kapatmıştı. Geceden esen şiddetli lodos adamın sonradan yaptırdığı her şeyi uçurmuş, bahçesine ve etrafa saçmış, evi eski haline getirmişti. Beterin beteri var.
Çocukluğumuz yanık ekmek yersen, yere bakarak yürürsen para bulursun tembihleriyle geçtiğinden yukarı bakıp çatı oluğunun durumunu göremedim tabi. Lodostan sonra yağmur başlayınca; komşunun çatısından kopan parçanın evimin çatı oluğuna orta yerinden çarpıp eğdiğini, işlevini yitirttiğini gördüm. Çatıdan aşağı çeşme gibi su akıyordu. Yağmur dinince çatıya çıkıp eğilen yeri düzelttim. Birleşme yeri ayrılan bölüme de silikon sürdüm. Bir ay sonra su sızmaya devam edince yeni oluk taktırmaya karar verdim.
Bir usta geldi beş yüz liraya mal olacağını söyledi. Pahalı geldi yaptırmadım. İki ay sonra başka bir usta getirdim bin lira istedi yine yaptırmadım. Bir ay sonra çağırdığım başka usta bin beş yüz istedi. Gittikçe artıyor. Daha da geç kalırsam oluk parası evin fiyatını geçecek diye telaşlandım yaptırmaya karar verdim.
Saat onda usta bir kamyonet getirmiş. Kamyonet kasasındaki motorlu bir makineyle geldi, “ne renk istersin abi?” dedi. Şu lükse bakın? “Beyaz olsun” dedim. Makine boyalı sac oluğu büküp ölçüsünde terk parça çıkardı.
Usta Orhaneli ilçesindenmiş. Meslek lisesi mezunu oğlu ile işe koyuldular.
Çalışan ustaları, kepçeleri izlemeye bayılırım. Biz Türkler hep böyleymişiz. Kendi ustalarımı izlemez miyim? Öndeki kiremitleri kaldıran Ekrem Usta:
“Başka bir yerde bir işim daha vardı. Senin işi bir arkadaşa vermek etmek istedim. Benden kaç lira istese beğenirsin? Tam iki bin lira istedi iyi mi?” dedi. İşi ucuza yaptırmanın sevinci içinde, “verseydin adama. Adam yapardı sen de havadan beş yüz lira kazanırdın.” dedim. Göz bebekleri bir daire çizip üzerimde sabitlendi. “Olur muydu? “ diye sordu. “Neden olmasın. Senin için kârlı, güzel bir iş olurdu” dedim. Karışmış kafasını oğluna çevirerek; “versek miydi Emre?” diye sorunca adamın biraz safça olduğunu düşündüm.
Emre: “Beş yüz lira zararımız olurdu. Baba hükümet on yıl vadeli iki milyon lira ev kredisi veriyormuş alsak da kiradan kurtulsak.” dedi. Babası: “Alalım oğlum alalım” Ben araya girdim: “kredi alırsanız aylık otuz bin liraya yakın geri ödemesi varmış. Ekrem Usta sen ayda otuz bin lira ödeyebilir misin?” diye sordum. “Nerede o kadar para? En iyi iş yaptığım ayda beş bin lira kazanırım.”
“Ödeyemeyeceğin krediyi neden alalım dedin?”
“Ne kadar kazanırsak o kadar öderiz.”
“Madem öyle on milyon lira kredi de çek bir ufak uçak al Ekrem Usta.”
“Uçak mı?”
“Uçağı ne yapacağım. Daha bir arabam yokken?”
“Uçağı kiralarsın kendi taksitini öder.”
“Emre sen uçak sürebilir misin?” diye sorunca uçak alma fikrinin aklına yattığını anladım. Fakir, neden fakirdir; harcamasını bilmediği için, diye geçti aklımdan. Emre:
“Krediyi çekelim bir buçuk milyon liraya bir daire alalım. Kalan beş yüz bin lirasını bankaya yatıralım. Hesapladım aylık sekiz bin lira faiz getiriyor. O yetmez. Döviz alsak otuz beş bin dolar eder. Ayda bir lira kazansa taksitleri öder, bize de beş bin lira kalır.” dedi. Ne de olsa okumuş çocuk.
Çocuğu dinleyince kredi çekip daire almayı kiraya vermeyi düşündüm. Benden para çıkmayacak kendi kendini ödeyecekti. Her dinlediğim insan benim ufkumu genişletir. Hem çatı oluğu yenilendi hem ticari yeteneğim gelişti.
ahmet.kocak16@hotmail.com