Hatice Türkmen YURTSEVEN üzerine – Ahmet KOÇAK / Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazısı
Hatice Türkmen Yurtseven’le ilk karşılaşmam, bundan tam bir yıl önceydi. Mekân, Bursa’nın ruhu olmuş Ördekli Kültür Merkezi. Osmangazi Kitap Fuarı’nda, kalabalığın arasında dolaşırken gülümseyen gözlerle karşılaştım. O sıcak, yumuşak ve içten ses tonuyla seslendi bana:
“Hocam, hoş geldiniz. Bir yıl önce Nezaket Bilici arkadaşımla Ördekli Kültür Merkezi’nde tanışmıştık. Bana Kırmızı Pantolon kitabınızı imzalayıp hediye etmiştiniz. Buyurun, şimdi siz de benim kitaplarımdan birini seçin, imzalayayım.”
O an, bir yazarla okur arasındaki o görünmeyen gönül köprüsünün nasıl kurulduğuna şahit oldum. Hafızasındaki o zarif detay, yüreğindeki inceliğin göstergesiydi.
Hatice Türkmen Yurtseven sadece yazan bir kadın değil; yazdıklarıyla yaşayan, yaşatan, okuyan ve anlatan bir ruh. Şiirlerinde kimi zaman annelik, kimi zaman yurt hasreti, bazen çocukluk özlemi, bazen de toplumun sessiz çığlıkları gizlidir. Onun kalemi, gözyaşının közleşmiş hali gibidir. Bu yüzden de kitabının adı çok yerinde: “Köz Yaşlarım.”
Kimi kelimeleri okurken içinizde yanmayı, susarken bile bağırmayı öğrenirsiniz. Acıyı narin bir tül gibi örer sayfalara. Okuyucuya lirik bir yolculuk sunar; bazen anne kokusu gelir sayfalardan, bazen memleketin dağları.
Hatice Hanım’ın duruşu; edebiyatla iç içe geçmiş bir zarafetin, Anadolu kadınının sabrının ve Türkçenin incelikli kullanımının vücut bulmuş hâlidir.
Onun gibi kalemlere, sessiz çığlıkları duyuran yüreklere ihtiyacımız var. “Köz Yaşlarım”, sadece bir şiir kitabı değil; duygunun, emeğin ve kadının görünmeyen yüklerinin dizelere dökülmüş halidir.
Hatice Türkmen Yurtseven’e edebiyata kattığı bu ince ruh ve güçlü kalem için şükranlarımı sunuyorum. Yeni şiirlerinde yeniden buluşmak dileğiyle…
Ahmet KOÇAK
Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı

KÖZ YAŞLARIM
(Hatice Türkmen YURTSEVEN üzerine — Ahmet KOÇAK)
Hatice Türkmen Yurtseven’le ilk karşılaşmam bir yıl önce Ördekli Kültür Merkezi’nde olmuştu.
Osmangazi Kitap Fuarı’nda gezerken, gülümseyen gözleriyle karşılaştım. Hatice Hanım sıcacık bir sesle beni standına davet etti:
“Hocam, hoş geldiniz. Bir yıl önce Nezaket Bilici arkadaşımla Ördekli Kültür Merkezi’nde tanışmıştık. Bana Kırmızı Pantolon kitabınızı imzalayıp hediye etmiştiniz. (Hafızaya bakar mısınız?) Buyurun, siz de benim kitaplarımdan birini seçin, imzalayayım.”
Bu sözlerin ardından Köz Yaşlarım adını taşıyan, şiir ve öykülerden oluşan kitabını imzalayıp hediye etti. Sağ olsun.
Bursa’nın aydın kesimi genellikle şiirle, sanatla, edebiyatla ilgilenir. Bu sevgi, o insanların içinde yer almalarını, sevilip sayılmalarını ve aranan biri olmalarını sağlar. Hatice Hanım da o etkinliklerin merkezindedir.
Bursa – Karacabey, Seyran Köyü’nde; sevecen bir ailede, üç ağabeyin gölgesinde güven içinde geçer çocukluğu. Özgüvenli oluşunda hem köyünün hem ailesinin büyük payı vardır. Nereden mi biliyorum? Facebook sayfasında kendi şiirlerini ve özlü sözlerini paylaşırken yaşamına açık kart oynar da ondan biliyorum.
Özgüvenli kadınlara alışık olmadığımızdan, onlardan biraz da çekinirim. Bizim memlekette kadınlar büyüklerinin yanında fısıltıyla konuşur, yolda karşılaştıklarında önce bizim geçmemizi beklerlerdi. Böyle bir ortamda kadın nasıl özgüvenli olabilir ki?
Okullar kızlarımızı değiştirdi; şimdi ellerine mikrofon alıp kalabalıklara seslenebiliyorlar.
Bir çırpıda okuduğum Köz Yaşlarım’da, Hatice Hanım’ın çocukluk anılarını, şiirle öykü arasındaki o tatlı geçişleri buldum.
Kitabında, okul müdürünün arabası geçerken sıraya girip selamlayan çocukları, öğretmenin “Orman Haftası” için şiir yazmalarını istediği o günü anlatır. Eve dönünce rutin işlerini yapar, arkadaşlarının oyun çağrılarına katılır ama kafasında hep o ödev vardır. Evde abisinin armağan ettiği Yunus Emre Divanı dışında kaynak kitabı yoktur. (Yunus Emre sevgisi öyle derindir ki oğluna “Yunus Emre” adını vermiştir.)
Yorganı başına çeker, ağlar. Derken bir ilham gelir, şiir kafasında canlanır. Hemen kalkar ve lambayı yakarak yazar:
SEVGİYLE EKTİM TOHUMU
Saksıya tohum ektim / Heyecanla bekledim /
Bir minik filiz verdi / Ben sevdikçe yeşerdi.
Küçük bir yaprak oldu / Dal verdi budak oldu /
Büyüdü günden güne / Her yanı çiçek doldu.
Gelin gibi süslendi / Meyve verdi şenlendi /
Yıllar geçti ardından / Ağaç oldu kocaman.
Ona kurdum salıncak / Oldu bana oyuncak /
Sallanmaktan yoruldum / Gölgesinde oturdum /
Sevinç ve neşeyle / Hayaller kurup durdum.
İlk şiirini yazdığında takvimler 22 Mart 1984 Perşembe gününü gösteriyordu.
Sınıfta kendi yazdığı şiiri okuyan tek çocuk olması ve öğretmeninin onu övmesiyle, edebiyata duyduğu ilginin ilk tohumları da ekilmiş oldu. Hepimizin yaşamında —başarımızda ya da başarısızlığımızda— bir öğretmenin parmağı vardır. O gün, Hatice Hanım’ın duygu dünyasını zenginleştirecek bir hobi doğmuştu.
Çocukluğu güzel geçen yetişkinlerin anayurdu da çocuklukları olur. O da anayurdunda dolaşıyor şiirlerinde, yazılarında. Köyde büyüyen çocukların sütüne doyamadığı bir ineği, bir keçisi, bir kuzusu vardır; onun da “Karakız” adını verdiği ineği… Yaşlanıp satıldığında, yavrusunun sütü Karakız’ın sütü gibi olmaz; o tadı vermez.
Bir türküde “Şükür karın doyurmuyor” der ya hani, Hatice Hanım da “Şiir karın doyurmuyor” diyerek iş kadını olmuş, ama ruhunu sanatla beslemeye devam etmiş. “El âlem ne der” kaygısına da başkaldırmış. Gözyaşları közle buluşmuş, köz yaşı olmuş, kitabına ad olmuş.
Başka bir öyküsünde evliliğin tekdüzeliğini, erkeklerin halden anlamayışını yalın ama etkileyici bir dille anlatır.
Yine de her zorluğu bardağın dolu tarafına bakarak aşar.
“Tanrı ruhların içeriğini bütün olarak yaratmış. Sonra arayış, özlem, heyecan katmak için erkek ve kadın diye ikiye bölmüş. O gün bu gündür birbirlerini arayıp durmuş iki ruh parçası. Kimisi bulmuş, kimisi bulduğunu sanmış, kimisi de aramış durmuş.” diye yazar; insanı düşünmeye sevk eder.
Üreten bir insandır Hatice Türkmen Yurtseven. Şiir, yazı, televizyon programı, sahne performansları, kitaplar… Hepsini üretir.
Kalem adı olarak “Türkmenkızı”nı kullanır. Bazen de şöyle der:
“İnsan kavuşmak denen rüzgâr esecek diye, bir pencerenin önünde kırk yıl bekler mi?” — Hafız
veya kendi dizeleriyle:
“Akıl sağlığı tarumar olmuş insanların yaşadığı bu dünyada,
Biz de işi deliliğe vurduk, ayakta kalmaya çalışıyoruz, Zila!”
Sağlıkla, aşkla ve üretkenlikle yazmaya devam etmesi dileğiyle…
ahmet.kocak16@hotmail.com