Zeki BAŞTÜRK – Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı
Kimi insanlar vardır; susuzluktan çatlayan toprak gibi görünür. Oysa bir damla suyu rakibinin tarlasına akıtırken kendi toprağını kurutur. Çünkü bağlılık, değerbilirlik onların sözlüğünde kısa vadeli bir kiracıdır.
Bir zamanlar aynı kürsüde, aynı ilkeler ve amaçlar uğruna yan yana, omuz omuza yürüyenler…
Aynı hedefe kilitlenen, aynı inançlar etrafında birleşenler… Ne var ki kişisel çıkarlar devreye girince, o dost omuzlar bir anda soğur. Yoldaşlığın yerini, çıkar pazarlıkları alır.
Siyasi sahnede bu tipler tanıdıktır: Dün aynı kürsüden slogan attığına bugün sırt çevirir. Bir zamanlar “yoldaş” dediğine, ertesi gün “düşman” gözüyle bakar. Bu değişim, bir fikir devrimiyle değil, çoğunlukla küçük hesaplarla, makam ve mevki uğruna olur.
Rakibine “cansuyu” verirken bunu strateji diye sunar; oysa yaptığı kendi gemisini delip başkasının gemisine kürek çekmektir. Dost meclislerinde savunduğu ilkeleri, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklara rehin bırakır.
İhanetin en tehlikeli yanı, sadece düşmana güç kazandırması değildir. Asıl tehlike, dost maskesinin düşmesidir. Çünkü düşman bellidir; ne yapacağı tahmin edilebilir. Ama ihanet eden dost, sırtını sıvazlarken hançeri yerleştirecek kadar yakındadır.
Bir zamanlar “asla” dediği kapılardan girer şimdi. Bir zamanlar “ihanet” dediği masalarda oturur. Dün yere göğe sığdıramadığı dostlarını, bugün satranç taşları gibi oynatır ya da feda eder.
Rakipler memnundur. Çünkü bu tipler, en kullanışlı müttefiklerdir: Kendi evini yakmış biri, başkasının evini ateşe vermekte tereddüt etmez. Fakat onlar da bilir ki bu yol arkadaşlıkları güvenin değil, çıkarın eseridir. İhtiyaç bitince, figüran gibi sahneden çekilir.
Ve geriye, ne uğruna vazgeçtiğini bilen bir yüz kalır. Ne eski yoldaşlar onu bağrına basar, ne yeni müttefikler tam olarak sahiplenir. Herkes bilir: Bir kere sırtını dönen, her fırsatta dönebilir.
Tarih defterinde bu kişilerin yazgısı ortaktır: Bir kez ihanet eden, hiçbir safta tam anlamıyla kabul görmez. Rakipler, “Bize ihanet etmez” diye değil, “İşimize yaradığı sürece kalsın” diye tutar. Eski dostlar ise adını bile anmaz.
İhanetin rengi yoktur derler. Yanlış!
İhanet, paranın, makamın ve hırsın karanlık tonlarını taşır. Ve o renk, insanın alnına bir kez bulaştı mı, ne tarih ne vicdan siler.
İHANETİN RENGİ
Kimi insanlar vardır: Susuzluktan çatlayan toprak gibi görünür. Oysa bir damla suyu rakiplerinin tarlasına akıtırken kendi toprağını kurutur. Çünkü bağlılık, değerbilirlik onların sözlüğünde kısa vadeli bir kiracıdır.
Bir zamanlar aynı kürsüde aynı ilkeler ve amaçlar uğruna yanyana , omuz omuza yürüyenler , aynı hedefe kilitlenen, aynı inançlar etrafında birleşen insanlar, kişisel çıkarları için arkadaşlarına sırt çevirebiliyor. Aynı davanın ateşinde ısınanlar hırsın ve çıkarlarının ateşiyle yer değiştirdiğinde yoldaşlıgın yerini pazarlıklar alır.
Siyasi sahnede bu tipler tanıdıktır: Dün aynı kürsüden slogan attığına bugün sırt çevirir. Bir zamanlar “yoldaş” dediğine, ertesi gün “düşman” gözüyle bakar. Üstelik bu dönüşüm bir düşünce devrimiyle değil, çoğu zaman kişisel çıkarlar, ince hesaplar için olur.
Rakiplerine “cansuyu” verirken, bunu bir strateji zekâsı gibi sunar; aslında yaptığı, kendi gemisini delip başkasının gemisine kürek çekmektir. Dost meclislerinde konuştuğu ilkeler, makam odalarının kapalı kapıları ardında yapılan pazarlık masalarına rehin bırakılır.
O an anlamazsın belki, ama ihanetin en tehlikeli yanı, yalnızca düşmana güç kazandırması değildir. Asıl tehlike, dostun maskesini düşürmesidir. Çünkü düşman bellidir; ne yapacağı tahmin edilebilir. Ama ihanet eden dost, sırtını sıvazlarken hançeri yerleştirecek kadar yakındadır.
Bir zamanlar “asla” dediği kapılardan giriyor şimdi. Bir zamanlar “ihanet” dediği masalarda oturuyor. O masalarda pazarlıklar, ilkelerden daha yüksek sesle konuşuluyor. Dün yere göğe sığdıramadığı dostlarını, bugün satranç taşları gibi oynatıyor ya da feda ediyor.
Rakipler memnun. Çünkü böyleleri en işe yarar müttefik tipidir: Bir kez kendi evini yakmış olan, başkasının evini ateşe vermekte tereddüt etmez.
Ama onlar da bilir ki, bu tür yol arkadaşlıkları, güvenin değil, çıkarların eseridir. İhtiyaç bittiğinde, bu maskeli bağlılık figüran gibi sahneden çekilir.
Ve geriye, ne uğruna vazgeçtiğini bilen bir yüz kalır:
Ne eski yoldaşlar onu bağrına basar, ne yeni müttefikler tam olarak sahiplenir.
Çünkü herkes bilir: Bir kere sırtını dönen, her fırsatta dönebilir.
Ve tarih defterinde bu kişilerin yazgısı ortaktır: Bir kez ihanet eden, artık hiçbir safta tam anlamıyla kabul görmez. Rakipler, “Bize ihanet etmez” diye değil, “Bizim işimize yaradığı sürece kalsın” diye tutar. Eski dostlar ise adını bile anmaz.
İhanetin rengi yoktur derler. Yanlış!
İhanet, paranın, makamın ve hırsın karanlık tonlarını taşır. Ve o renk, insanın alnına bir kez bulaştı mı, ne tarih ne vicdan siler.
Zeki BAŞTÜRK