Hasretin Çığlığı: Suya, Emeğe, Ekmeğe, Aydınlığa ve Barışa Özlem

Hasretin Çığlığı: Suya, Emeğe, Ekmeğe, Aydınlığa ve Barışa Özlem
Yayınlama: 10.08.2025
A+
A-

Yazan: Zeki Baştürk – Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı…

Bursa’nın kavuran sıcağı, yalnızca insanın tenini değil, toprağın can damarlarını da kurutuyor. Toprak çatlamış, rengi solmuş, bir damla yağmurun hasretiyle yanıyor. Her damla, yalnızca bir filizi değil, bir çiçeği, bir ekmeği, kısacası hayatı müjdeliyor.

Ancak bu topraklarda yalnızca su değil, umut da hasretle bekleniyor. Sabahın erken saatlerinde bir iş kapısı arayışına çıkan eller, kapı kapı dolaşırken her reddediş insanın yüreğinden biraz daha eksiltiyor. “Deneyimin yok” diyenler, “fazlan var” diyenler, “şimdilik gereksinim yok” diyerek umut kapılarını kapatıyor. İşsizlik, yalnızca cebi değil, insanın ruhunu da yoksullaştırıyor.

Yoksulluk, sofralardaki ekmeğin kutsallığını hatırlatıyor. Artık bazı sofralarda kuru ekmek bile lüks. Bir annenin çocuğuna yetmeyen lokması, sessiz gözyaşlarına dönüşüyor. Yoksulluk, yalnızca mideyi değil, hayalleri ve geleceği de eksiltiyor.

Ülkenin bir başka yarası ise karanlık zihinler. Bilgisizliğin, bağnazlığın örümcek ağları sarmış her yanı. Vicdanlar körelmiş, gönüller taş bağlamış. Oysa bir damla ışık, bir toplumu baştan ayağa değiştirebilir. Toplum, aydınlığa ve gerçeğe hasret.

Ve insanlık…
Barışa, özgürlüğe, eşitliğe, mutluluğa hasret. Bir çocuğun korkmadan uyuyabildiği, bir kadının sokakta özgürce yürüyebildiği, bir gencin düşüncesini özgürce ifade edebildiği bir dünya hâlâ uzak bir hayal. Savaşlar, dikenli teller, ötekileştirme, duvarlar… Oysa gökyüzü hepimize ortak.

Hasret büyüyor…
Suya, ekmeğe, işe, umuda, barışa, özgürlüğe ve aydınlığa. Belki de bütün bu hasretlerin toplamı “yaşamak”tır. Ve ne acıdır ki insan, en çok da yaşamaya hasret…

HASRETİN ADI : YAŞAM

Toprak suya hasret. Çatlamış, kurumuş, susuzluktan rengi solmuş.  Toprağın,  çatlaklarında bir damla yağmurun özlemi var. Yağmurun her damlası bir umut. Yaşamak için değil sadece, yaşatmak için de gerekli. O damlalar, bir filizin, bir çiçeğin, bir ekmeğin habercisi.

İşsiz,  bir işe hasret. Sabahın köründe yola düşen eller, bir kapı açılır mı diye dolanır durur. Her kapı ardında umut arar, her reddediş biraz daha eksiltir insanı. “Deneyimin  yok” derler, “fazlası var” derler, “şimdilik gereksinim  yok” derler. Oysa insan salt  geçinmek için değil, bir yere ait olmak, bir işe yaramak ister. İşsizlik yalnızca maddi değil, manevi bir yıkımdır da. Kimliğini yitirir insan.

Yoksul,  bir kuru ekmeğe hasret. Ekmeğin kutsallığını unuttuk belki de. Masamızda artan, çöpe giden her lokma, başka bir çocuğun rüyası. Karnını doyuramayan bir annenin sessiz gözyaşı. Kuru ekmeği bulmak bile lüks sayılıyor artık bazı sofralarda. Yoksulluk sadece mideden eksilmez, hayallerden, umutlardan, gelecekten de eksiltir.

Geri kafalılar,  aymazlar, bağnazlar, bilgisizler ışığa,  aydınlığa hasret. Beyinler kararmış,  örümcek ağları sarmis her yani. Vicdanlar körelmiş.  Duyarsız olmuş yürekler. Taş bağlamış gönüller. Bir damla ışık aydınlatacak tüm beyinleri . Işığa,  aydınlığa hasret toplum.

Ve insanlık…
Barışa, özgürlüğe , erince, mutluluğa hasret.

Bir çocuğun korkmadan uyuyabildiği, bir kadının sokakta özgürce yürüyebildiği, bir gencin düşüncesini korkusuzca ifade edebildiği bir dünya neden bu kadar zor? Savaşlar sürüyor. Duvarlar örülüyor. Sınırlar dikenli tellerle çevriliyor. Kimlikler, diller, inançlar, yaşam biçimleri bahane edilerek insanlar ötekileştiriliyor. Oysa gökyüzü hepimize ortak değil mi? Aynı yıldızlar altında, aynı havayı soluyarak yaşarken neden bu bölünmüşlük?

Hasret büyüyor içimizde.
Bir damla suya, bir parça ekmeğe, bir işe, bir umuda, bir barışa, bir özgürlüğe…Bir de ışığa ve aydınlığa.

Belki de tüm bu hasretlerin toplamı “yaşamak”tır aslında.
Ve ne acıdır ki insan, en çok da yaşamaya hasret…

Zeki BAŞTÜRK

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.