GÖÇEBE HARFLER

GÖÇEBE HARFLER
Yayınlama: 08.09.2025
A+
A-

Bursa Vatan Medya Gurubu köşe yazarı Zeki Baştürk makalesinde;

Kapak tasarımıyla ilk bakışta dikkat çeken Göçebe Harfler, göç yolculuğuna çıkan bir leyleğin kanatlarında karşılıyor okurunu. Gökyüzüne açılan bu imgede, hem eylemin  hem de özlemin simgesi var. Tıpkı sözcükler  gibi; harfler de göçebe. Bir yerden bir yere taşınarak yeni anlamlar kuruyor.

Her kitap, yazarının yüreğinden kopup gelen sözcüklerle okura açılan yeni bir yolculuktur. Sona Polat Bilgin’in Göçebe Harfler adlı eseri, tıpkı göç yollarında kanat çırpan kuşlar gibi, harfleriyle sınırları aşan, okuru hem kendi içine hem de evrensel bir arayışa çağıran bir yol hikâyesi sunuyor. Yaşamın kırılgan anlarını, insan ruhunun derinliklerini ve göçebe bir duyarlılıkla dile gelen izleri bu kitapta bulacaksınız.

Aforizma, kısa, özlü ve çarpıcı bir biçimde anlatılan düşünce demektir. Genellikle yaşam. insan, toplum, ahlak, sanat ya da bilgi üzerine söylenmiş, derin anlamlar barındıran özlü sözlerdir.

Kimimiz vecize deriz,  kimimiz özdeyiş. Adı ne olursa olsun, az sözle çok şey anlatırlar. Evrensel ve kalıcı bir düşünceyi dile getirirler. Çarpıcı ve düşündürücü olmasının yaninda anımsanmalari kolaydır.

Kitapta bu özlü sözler alfabetik sıraya göre düzenlenmiş.  A’dan baslayarak Z’ harfine dek her biri için anlamli sözlere yer verilmiş.  Okuma yazma öğrenmeye başlayan çocuklar için bir hazırlık kitabı niteliğinde.  İçinden örnek bir kaç tümce seçtim sizler için.  Onları paylaşmak isterim. Günümüze ayna tutan bir sözle başlayayım:

“Aç mideye söz geçirmek zordur.”
Insanın temel gereksinimleri  karşılanmadan öğüt ya da sabır telkininde bulunmanın bir anlam taşımayacağını anlatır.

Aç bir insana “sabret, dayan, sakin ol” demek faydasızdır; çünkü açlık, yaşamın en temel gereksinimidir. Bu söz aynı zamanda, ekonomik sıkıntıların, yoksulluğun ve açlığın insanın davranışlarını ve düşüncelerini doğrudan etkilediğini vurgular. Karnı aç olanın öncelikli derdi karnını doyurmaktır; söz, öğüt ya da idealler onun için ikinci planda kalır.

“Anadolu kadını gündüz güneşle, gece ayla çalışır.”

Anadolu kadınının bitmeyen çilesini anlatır. Güdoğumundan gün  batımına dek  tarlada, evde, bağda, bahçede; yani günlük bütün işlerinde yorulmadan çalıştığını gösterir. Gün bitse de emeğin bitmediğini, kadınların gece de ev işlerine, çocuk bakımına, aile düzenine devam ettiğini ifade eder.

Anadolu kadınının çalışkan, sabırlı, üretken ve fedakâr yönünü yüceltir; neredeyse yaşamının  tamamının emekle, mücadeleyle geçtiğini vurgular.

“Başkalarını yere vurmadan yaşamayı başaran kişiler ne yücedir”

sözü; insanın, yaşamın zorlukları karşısında dimdik durup kendi yolunu yürürken başkalarını kırmamasını, aşağılamamasını, ezmemesini öven bir anlatımdir.

Kimi  insanlar ayakta kalabilmek ya da yükselmek için başkalarını küçümsemeyi, eleştirmeyi veya yere sermeyi bir yol sanır. Oysa erdemli olan, kendi emeği ve çabasıyla yol almak, başkasının onurunu incitmeden yaşamaktır.

Gerçek büyüklük; güç, makam ya da servette değil; başkalarını ezmeden, insan onuruna saygı duyarak, kimseyi incitmeden var olabilmektir. Böyle davranan kişi, ahlaki anlamda yüce sayılır.

Başkalarının zayıflığından yararlanmadan, onların üzerine basmadan ayakta kalmayı başaran insanların gerçek anlamda değerli ve saygıdeğer olduklarını anlatır.

“Çiçekler ve çocuklar insanın ruhunu yeniler.”

Doğanın saflığını ve çocukların duruluğunu  insan ruhu için bir arınma ve tazelenme kaynağı olarak görür.

Çiçekler, güzelliği, canlılığı, doğallığı ve yaşamın sürekli yenilenmesini simgeler. Onlara bakmak, kokusunu duymak insana huzur verir.
Çocuklar  neşeleri, oyunları ve içtenlikleriyle kalbi umutla doldurur, insana yaşam sevinci katar.

İnsanın gündelik sıkıntılar, kaygılar ve yorgunluklar arasında tükenen ruhunu; doğanın saf güzelliği ve çocuğun temiz dünyası ile yeniden canlandırabileceğini anlatır.

“Dışındaki değil içindeki ayaz üşütür insanı”

sözü, aslında insanın en büyük soğukluğu, en derin üşümeyi dışarıdaki hava koşullarında değil; iç dünyasında, ruhunda hissettiğini anlatır.

İnsan, dışarıda ne kadar sert soğuk olursa olsun, buna dayanabilir. Ama kalbinin içinde taşıdığı yalnızlık, kırgınlık, umutsuzluk, sevgisizlik ya da pişmanlık, en ağır üşümeyi getirir.Insani asıl yıpratan şey dıkoşullar değil, insanın içindeki boşluk ve huzursuzluktur.

Kurumlara , kuruluşlara,  isyerlerine   en uygun tümcelerden biri de,
“Ekip ruhunun güzelliği yürekleri coşturur” sözüdür.

Birlikte hareket etmenin, dayanışmanın ve ortak amaç uğruna kenetlenmenin verdiği heyecana vurgu yapıyor.

İnsan tek başına bir şeyler başarabilir ama bir ekibin uyumu, güveni ve paylaşımı bambaşka bir güç doğurur. Bu güç sadece işleri kolaylaştırmaz; aynı zamanda yürekleri coşturan, insanın içinde sevinç ve gurur uyandıran bir manevi enerji yaratır.

” Gülmek insanın can suyudur.”

Çok güzel bir söz degil mi?
“Gülmek insanın can suyudur” sözü, gülümsemenin ruh ve beden sağlığı için ne denli  ,yaşamsal olduğunu anlatıyor. Tıpkı bir çiçeğin suya gereksinim duyması gibi. Insanın da  yaşama tutunabilmesi, moral bulması ve zorlukları aşabilmesi için gülmeye gereksinimi vardır.

“İpi kopan uçurtmanın yüreği çocuğun elinde kalır.”

Uçurtma, çocuğun hayallerini, umutlarını ve özgürlük arzusunu temsil eder. İpi koptuğunda uçurtma gökyüzüne doğru savrulur, çocuk onu artık tutamaz. Ama ipi elinde kalan çocuk, uçurtmayla birlikte kaybolan hayallerinin, eksilen sevincinin, yarım kalan oyunlarının hüznünü içinde taşır.

Yani uçurtma gitse bile, onun ardında bıraktığı boşluk ve özlem çocuğun yüreğinde kalır. Bu da bize, hayallerin ve umutların kaybolmasının insanda nasıl iz bıraktığını anlatır.

“Kar beyazdir ama kışın adı karadır. ”

Kar apak  ve masum görünür; ama kış, soğuğu, zorluğu ve yoksunluğu çağırır. Dıştaki saflık, içteki sertliği örter. Parlak görünen şeylerin ardında ağır bedeller, zorluklar olabilir

“Sevildiği kadar büyür çocuğun sevinci. ”

“Sevildiği kadar büyür çocuğun sevinci” sözü, çocuğun mutluluğunun ve iç dünyasının, çevresinden gördüğü ilgi ve sevgiyle bicimlendiğini anlatır.

Çocuk, güvenli bir ortamda değer gördüğünde, sevilip kucaklandığında kendini daha özgür, daha cesur ve daha mutlu hisseder. Sevgi, onun hem duygusal gelişimini hem de hayata bakışını besler. Bu yüzden çocukların sevinci, gülüşleri ve dünyaya umutla bakışları; aslında onlara verilen sevginin, şefkatin ve ilginin bir yansımasıdır.

Sevgi çocuğun en büyük besinidir; sevdikçe sevinci çoğalır, sevildikçe hayatı daha anlamlı görür.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi gerçekten düşündüren sözler bunlar..Yaşamımızda ve yazılarımızda kullanabilecegimiz sözler.. Büyük bir emek ürünü olan bu kitabı tüm okuyuculara öneririm.

Zeki BAŞTÜRK

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.