Geçim Meselesi: Ekonominin Gerçek Karnesi!

Geçim Meselesi: Ekonominin Gerçek Karnesi!
Yayınlama: 24.12.2025
A+
A-

Ekonomi çoğu zaman rakamlarla anlatılır. Yüzdeler, tablolar, büyüme grafikleri… Oysa hayat, istatistik tablosu değildir. Hayat; sabahın erken saatinde işe yetişmeye çalışan bir emekçinin ayakkabısındaki yıpranmışlıktır, pazarda etiketlere bakıp sessizce geri dönen bir annenin iç çekişidir, emekli maaşı yatınca ilk olarak hangi borcun kapatılacağını hesaplayan bir büyüğümüzün mahcup suskunluğudur. Bugün ekonomi dediğimiz şey, tam olarak budur: geçim.
Artık geçim kaynağı yalnızca “ne kadar kazanıyorsun” sorusuyla açıklanamıyor. Asıl soru şudur: Kazandığınla yaşayabiliyor musun? Çalışan sayısı artıyor ama geçinebilen sayısı azalıyor. İnsanlar yoruluyor, ama karşılığını alamıyor. Emek var, alın teri var; fakat refah aynı hızla geriliyor. İşte bu noktada ekonomi bir teknik mesele olmaktan çıkıyor, doğrudan bir adalet meselesine dönüşüyor.
Asgari ücret, bir geçim standardı olmaktan çoktan çıktı; hayatta kalma sınırına dönüştü. Emeklilik, dinlenme dönemi değil, yeni bir mücadele safhası haline geldi. Gençler ise geleceği planlamayı bıraktı, sadece bugünü idare etmeye çalışıyor. Çünkü belirsizlik, artık istisna değil; kural oldu. Yarın fikri, umut değil, endişe üretiyor.
Bu tablo toplumun hiçbir kesimini dışarıda bırakmıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik derinleştikçe orta sınıf eriyor, alt gelir grupları daha da sıkışıyor. Zenginlik belli ellerde toplanırken, geniş kitleler aynı soruyu soruyor: “Bu kadar çalışıp neden bu kadar zor yaşıyoruz?” Cevap zor ama gerçek: Çünkü ekonomi büyürken insan küçülüyor.
Oysa güçlü bir ekonomi; manşetlik rakamlarla değil, sokaktaki hayatla ölçülür. Bir baba eve ekmeği gönül rahatlığıyla götürebiliyorsa güçlüdür. Bir anne çocuklarının yarınından korkmuyorsa güçlüdür. Bir genç, hayal kurmayı lüks saymıyorsa güçlüdür. Ekonomi, insanın hayatına dokunmuyorsa başarıdan söz edilemez.
Bugün ihtiyaç duyulan şey, yeni kelimeler değil; yeni bir bakış açısıdır. Geçimi merkeze almayan hiçbir ekonomik politika kalıcı olamaz. İnsanı dışarıda bırakan her hesap, eninde sonunda toplumdan tahsil edilir. Refah, yukarıdan aşağı sızan bir lütuf değil; tabandan yukarı inşa edilen bir haktır.
Bu yazı bir şikâyet değil, açık bir tespittir. Ekonomi düzelmeden önce adalet duygusu onarılmalıdır. Çünkü insanlar yoksullaştıkça sadece cepleri değil, umutları da boşalıyor. Ve unutmayalım: Bir ülkenin gerçek bilançosu, kasasında ne olduğu değil; halkının nasıl yaşadığıdır.

Köşe Yazarı: Mesut Çavuş

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.