Ela Çokgören – Köşe Yazısı
Milli Eğitim Bakanlığı ile Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı arasında 31 Aralık 2024’te imzalanan protokol, kamuoyunda büyük tartışma yarattı. Protokole göre vakfa “genel, mesleki ve teknik kurs” açma yetkisi verildi. Peki sahada ne oluyor?
Malatya örneği bize açıkça gösteriyor: Düzenlenen etkinlik, “Uyuşturucu Bağımlılığından Korunma” başlığı altında gerçekleştirilen bir farkındalık semineri. Bunun meslek edindirme ile en ufak bir ilgisi yok.
Buradaki asıl mesele, protokolde yazan “mesleki kurs” ifadesiyle sahadaki uygulama arasındaki çelişki. Vatandaş bu ifadeyi duyunca doğal olarak iş becerisi kazandıran, üretime katkı sağlayan kursları hayal ediyor. Ama gerçek farklı: Halk sağlığı ya da değerler merkezli farkındalık çalışmaları mesleki kurs diye sunuluyor. Bu, en hafif tabirle şeffaflıktan uzak bir durumdur.
Burada mesele ne Ülkü Ocakları’nı savunmak ne de karşısında saf tutmak. Asıl mesele eğitimde şeffaflık, hesap verebilirlik ve tarafsızlıktır. Eğer kursların amacı farkındalık yaratmaksa, bunun adı da öyle konulmalı. İçerik, hedef ve katılımcı profili kamuoyuyla paylaşılmalı. Vatandaşın kafası karıştırılarak toplumun hassas alanları üzerinden siyaset yapılmamalı.
Araştırmalarımda gördüğüm net bir sonuç var: Halk, hangi ideolojik görüşten olursa olsun, eğitim süreçlerinin siyasetin gölgesinden uzak kalmasını istiyor. İnsanlar, çocuklarının ve gençlerinin ideolojik tartışmaların değil, bilimin, sanatın ve gerçek mesleki donanımın konusu olmasını bekliyor.
Çünkü mesele sadece bir kurs değil. Mesele, “Eğitimi siyasetin aparatı mı yapacağız, yoksa toplumun ortak değeri olarak mı koruyacağız?” sorusuna verdiğimiz cevaptır.
Şunu yüksek sesle söylemek gerekiyor:
Eğitim siyaset üstüdür. Eğitim ideolojilerin oyuncağı değil, milletin ortak geleceğidir.