Bursa Vatan Medya Grubu köşe yazarı Hasan Kaya, bugünkü yazısında CHP’de yaşanan son gelişmeleri ve derinleşen krizleri sert cümlelerle ele aldı. “At İzi İt İzine Karışması ve İsrail Sazanı” başlıklı yazısında Kaya, yaşananları sadece bir parti içi çekişme olarak değil, kamunun vicdanını zedeleyen ve siyasetin kirli yüzünü gösteren bir skandal olarak nitelendirdi.
“CHP Sadece Kendi Kriziyle Değil, Kamu Güvenini Yitirme Riskiyle Karşı Karşıya”
Kaya yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla başlayan süreç, şaibeli kurultay ve İstanbul İl Kongresi’ndeki skandallarla çığ gibi büyüdü. At izi, it izine karıştı. Partinin çürümüşlükle sınav verdiği bu günlerde kamu vicdanı da yaralanıyor.”
CHP İl Başkanı da dâhil olmak üzere 10 siyasetçi hakkında dava açıldığını, partideki mevcut yönetimin görevden alınarak yerine Gürsel Tekin’in kayyım olarak atanmasının sıradan bir hamle olmadığını vurgulayan Kaya, bu gelişmenin “siyasette hukukun devreye girmesi” olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
“Siyasi Sazanlık ve İsrail Sazanı”
Yazının dikkat çeken bir diğer bölümü ise Kaya’nın metaforlarla süslediği siyasi eleştirileriydi. Kaya, siyaset sahnesinde yaşanan bazı “akıl dışı” savunmaları “İsrail sazanı gibi çevresini tüketip, suyu kirletip ilerleyen bir tür” olarak tanımladı:
“Parti içindeki bazı isimler çıkıp olan biteni küçümseyip, halkı enayi yerine koymaya kalkıyor. Bu yaklaşım, gölün dengesini bozan istilacı bir tür gibi siyasetin ahlakını çürütüyor.”
“CHP’nin Temizlenmesi Yetmez, Tüm Siyaset Aklını Başına Almalı”
Kaya yazısını şu çarpıcı cümlelerle noktaladı:
“CHP’nin içine düştüğü bu bataklık, sadece bir partinin değil, tüm siyasi sistemin uyanışına sebep olmalı. Çünkü at izinin it izine karıştığı yerde milletin iradesi ayaklar altına alınır.”
Hasan Kaya’nın kaleminden çıkan bu yazı, sadece CHP’ye değil, tüm siyasete verilen net ve sert bir uyarı niteliği taşıyor.
İşte o yazının tamamı…
Hasan KAYA
At İzi İt İzine Karışması ve İsrail Sazanı
CHP’de son dönemde yaşanan gelişmeler artık yalnızca parti içi bir mesele olmaktan çıktı; kamu vicdanını doğrudan ilgilendiren bir tabloya dönüştü. Rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla başlayan süreç, şaibeli kurultay ve İstanbul Kongresi’ndeki seçimlere hile karıştığı yönündeki iddialarla derinleşti. CHP İl Başkanı da dâhil olmak üzere on siyasetçi hakkında dava açıldı. Mevcut yönetim görevden alındı, yerine Gürsel Tekin kayyım olarak atandı.
Bu karmaşık tabloyu anlatmak üzere kaleme almayı tasarladığım yazıya “At izi it izine karıştı” başlığı ile başlamış ve izlerde oluşan su birikintilerinde, istilacı bir tür olan İsrail sazanı da mekân tuttu diyecektim ki, başlıkta kullandığım sözün deyim mi, atasözü mü olduğu konusunda tereddüde düştüm. Araştırma ihtiyacı duydum.
Google, görsellerden videolara, sayfalar dolusu bilgiyi ekrana yansıttı.
Türkçede “At izi it izine karıştı” sözünün bir deyim olduğunu, ancak Arapça ’da benzer biçimde “hırsızın hak, teröristin barış, arsızın ahlak, ahlaksızın namus dersi verdiği durumları anlatmak” için atasözü olarak kullanıldığını öğrendim.
Bu bağlamda hem deyim olarak doğru bir kullanım yaptığımı hem de başlık olarak bu ifadeyi seçmemin yazının ruhuyla örtüştüğünü ve isabetli olduğunu görmüş oldum.
Ayrıca bu deyimle ilgili birçok güzel söz ve şiiri de konuyu daha iyi anlatabilmek ve ironi kurmak için paylaşmak istiyorum.
Fevzi Kanra isimli bir şaire atfen:
“At izi de it izine karıştı,
İnsaflıyla insafsızlar yarıştı.
Bak sonunda onlar bile karıştı,
Ayağına dolaştı açtığın kuyu,
Bu millet uyandı şimdi sen uyu…”
Bir başkası şöyle demiş:
“Farkında değilim sanıyorlar.
Oysaki farkındayım.
Sadece bekliyorum.
Hele bir ‘At izi ile it izi’ ayrılsın…
Konuşacağım sırası var.
Acelesi yok…”
Ve bir diğeri:
“At izi it izine karıştı, Atam izindeyiz…”
Ülke siyasetinde CHP eksenli yaşananlar ile “At izi it izine karıştı” deyimi sanki bugünler için söylenmiş ve adrese teslim bekliyormuş gibi…
CHP’de bugüne kadar kurultaylarda kavgalar, hizip mücadeleleri, havada uçuşan sandalyeler ve yumruklaşmalar hep yaşandı. Ancak parti geleneğinin yazılı olmayan ama bütün üyelerin uymasının zorunlu olduğu “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile bu tür olaylar çoğu zaman hasıraltı edilip geçiştirildi.Son dönemde yaşananlar ise farklı bir boyuta evrildi. Balıkçıların tabiriyle gölet (parti) istilaya uğradı. Yerli türlerin yaşam alanını tehdit eden, hızla üreyen ve bulunduğu ortamda başka canlılara hayat hakkı tanımayan bir tür: İsrail sazanı. Bu balık, yerli türlerin yumurtalarını dahi yiyerek çoğalır; kısa sürede tüm ekosistemi ele geçirir. Bugün CHP’de yaşananlar da benzer bir istilayı andırıyor. Parti içi dengeleri bozan, vicdanı ve geleneği dışlayan bir tür çoğaldı. “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı artık bu türün işine yarıyor; çünkü göletin suyu bulanık, izler birbirine karışmış durumda.
Rüşvet iddiaları, pavyonlarda delege devşirme, alışveriş kartları ve para trafiği görüntülerinin servis edilmesiyle süreç daha da derinleşti. Belgeler savruluyor, itiraflar yankılanıyor; vicdanları sarsan videolar ortalıkta dolaşıyor. Mahkemelere bizzat partililer dava açıyor. İmamoğlu–Özgür Özel, Kılıçdaroğlu–Gürsel Tekin ve Canan Kaftancıoğlu eksenli gruplar arasında kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. İlhan Cihaner gibi partide belli bir ağırlığı olan ağır abiler ise harekete geçmek için uygun zemin ve zamanı bekliyor.
Bu durumda gerçeği görmek ve görse de kabullenmek istemeyenler, CHP ve CHP’li suçlananlar haricinde aksi fikir söyleyen herkesi hainlikle suçluyor, linç etmeye başlıyor. İmamoğlu hakkında soruşturma başlatılmasına neden olan kişi/kişiler CHP’li. CHP’nin eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunan da yine CHP’nin yeni İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı. Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultay ve İstanbul Kongresi ile ilgili şikâyette bulunanlar da CHP’li. Listeyi sayfalarca isim isim uzatabiliriz. Ama sonuç ortada: şikâyet eden de edilen de itirafçı olan da kayyım olarak atanan da karşı çıkan da… hepsi CHP’li.
Ancak tutuklamalardan ve soruşturmalardan, iddiaların ve belgelerin yayılmasında suçlu olarak Erdoğan, AK Parti, hâkim, savcı, polis ve mahkeme kararıyla kayyım olarak atanan Gürsel Tekin gösteriliyor.
Ortada onlarca bilgi, belge ve tanık beyanlarına bağlı şikâyet ve iddia varken, savcıların dava açması ve hâkimlerin davayı görmesi “yargı darbesi” olarak lanse ediliyor. Kendi tabirleriyle “Dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışan istilacı İsrail sazanları”, demokrasiye sahip çıkmak adı altında şikâyetçi, itirafçı ve kayyım olanları gözdağı verip sövüp saymak için mitingler düzenliyor.
Bazı kişiler mitingle yetinmeyip gerçekleri ters yüz ediyor, ipin ucunu kaçırıyor; kalkışma için “sokağa çıkın” çağrısı yapıyor. Bazı sorumsuz sosyal medya kullanıcıları da “Bunu darağacı temizler” gibi tehditkâr söylemlere başvuruyor. Kimileri ise parti içi tartışmaları perdelemek için manipülasyon tekniklerine yöneliyor.
Düne kadar mutlu mesut olmasalar da iyi kötü yol arkadaşı olanlar, bugün birbirini AK Partili olmakla suçlarken; CHP’ye katılalı henüz altı ay olan Cemal Enginyurt, yıllardır partide olan Gürsel Tekin’in İstanbul İl Başkanlığına girmemesi için mücadele ediyor.
Bazı CHP’liler, demokrasiye sahip çıkma mitinglerinde “Hak, Hukuk, Adalet” sloganları ile yeri göğü inletirken, kendi tabanlarında aykırı seslere tahammül gösteremediği gibi dışarıdan yapılan yorumlara da “Bu partinin iç meselesidir, başkasını ilgilendirmez” diyerek karşı çıkıyor. Oysa CHP, Türkiye’nin ana muhalefet partisidir. Milletvekillerinin maaşı ve parti yardımı, “Sizi ilgilendirmez” dedikleri vatandaşın vergileriyle, devlet hazinesinden karşılanmaktadır.
Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve iç denetim olmadan sandık da anlamını yitirir. Kamu kaynakları, kamu vicdanına emanettir. Bu emaneti zedeleyen her iddia, milletin ortak geleceğini ilgilendirir. Siyasi etik, sadece iktidar için değil, muhalefet için de geçerlidir. Çünkü muhalefet, yarının iktidar adayıdır.
Yargı süreci devam ederken siyasetin—ister iktidar ister ana muhalefet isterse yavru muhalefet olsun—görevi mahkemeyi yönlendirmek değil, toplumu sakinleştirmektir. Hukukun üstünlüğü herkes için bağlayıcıdır. Mahkemeye intikal etmiş bir meselede herkesin suhuletle beklemesi gerekir.
Sonrası mı?
Sonrasını merak etmeyin…
Yarın sahipsiz değil.
Milletin gözü açık, hafızası diri. Yaşananları görüyor, sandık önüne geldiğinde de hiçbir ayrıntıyı unutmayacağından emin olabilirsiniz.