Yeniden Refah Partisi İstanbul Milletvekili Doğan Bekin, yükseköğretimde demokratik yönetim anlayışının güçlendirilmesi ve maden kaynaklarının daha etkin, adil ve çevreye duyarlı bir şekilde işletilmesi amacıyla iki ayrı önemli adım attı.
Bekin, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sundu; ayrıca fosfat madenciliğine ilişkin ciddi iddiaları gündeme taşıyan kapsamlı bir yazılı soru önergesini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın yanıtlaması talebiyle iletti.
Milletvekili Bekin’in sunduğu teklif, Türkiye’de uzun yıllardır tartışma konusu olan rektör atama sistemine katılımcı, şeffaf ve akademik temelli bir model kazandırmayı amaçlıyor.
Bekin, teklifin genel gerekçesinde, Türkiye’de rektör belirleme sürecinin tarihsel değişimlerine değinerek, 1946’dan bu yana yapılan düzenlemelerin üniversitelerin özerkliğini giderek zayıflattığına dikkat çekti.
“Üniversiteleri yönetecek rektörün akademik yetkinliği kadar, kurumun içinden gelen, üniversitenin misyonunu ve potansiyelini bilen biri olması gerekir. Bu süreç, yalnızca tepeden atamayla değil, üniversite bileşenlerinin ortak aklıyla yürütülmelidir.”
— Doğan Bekin, İstanbul Milletvekili
Bekin’in teklifine göre, rektörler artık öğretim üyeleri, akademik personel, öğrenci ve idari temsilcilerden oluşan Rektör Seçim Kurulu tarafından gizli oy ve salt çoğunlukla seçilecek.
Yeni sistemin yürürlüğe girmesiyle birlikte:
Rektör seçimi usul ve esasları YÖK tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecek.
Mevcut rektörler, seçim sonuçlanana kadar görevlerine devam edecek.
Kanun, yayımıyla birlikte yürürlüğe girecek ve Cumhurbaşkanı tarafından yürütülecek.
Bekin, teklifin amacını şu sözlerle özetledi:
“Bir kişinin, Türkiye’deki tüm üniversiteler için en uygun rektörleri seçmesi hem adil hem de gerçekçi değildir. Üniversiteler, kendi yöneticilerini belirleme olgunluğuna ve iradesine sahiptir. Bilimsel özerklik, yönetsel katılımla başlar.”
Milletvekili Bekin, aynı gün Meclis’e sunduğu ikinci dosyada ise Türkiye’nin fosfat madenciliği politikalarını gündeme taşıdı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’a yönelttiği 9 maddelik yazılı soru önergesinde, Mardin Mazıdağı Fosfat İşletmeleri’nin özelleştirilme süreci, çevresel etkiler ve bölgesel kalkınma potansiyeli ile ilgili çarpıcı sorular yöneltti.
Bekin, Türkiye’nin fosfat rezervleri açısından önemli potansiyele sahip olmasına rağmen, üretimin yıllardır atıl durumda bırakılmasına tepki gösterdi:
“Ülkemiz, yıllık gübre üretimi için gerekli fosfatın dörtte birini karşılayabilecek rezervlere sahipken, Mazıdağı Fosfat İşletmeleri neden yıllarca kapalı kaldı?
Bu işletme neden kamu yararına çalıştırılmadı, kimlerin imtiyazına açıldı?”
Mazıdağı’nda 1960’lardan bu yana yürütülen fosfat arama ve üretim faaliyetlerinin 1994’te durduğunu, 2011 yılında ise tesisin özel sektöre devredildiğini hatırlatan Bekin, özelleştirme sürecinin şeffaf yürütülüp yürütülmediğini sorguladı.
Ayrıca, Cengiz Holding’in devraldığı tesis için verilen vergi muafiyetleri, özel endüstri bölgesi ilanı ve çevreye ilişkin iddialar da soru önergesinde yer aldı.
Bekin, Mazıdağı bölgesinde fosfat işletmelerinden yayılan zehirli gazların bitkilere ve toprağa zarar verdiği, bölge halkının sağlık sorunları yaşadığı yönündeki iddiaların da incelenmesini istedi.
“Bakanlığınıza bu konuda ulaşan şikâyetler var mıdır? Kaçına yanıt verilmiş, kaçında inceleme başlatılmıştır?
Eğer bu iddialar doğruysa, kamu sağlığını hiçe sayan şirketler hakkında hangi yaptırımlar uygulanmıştır?”
Bekin ayrıca, bölgede uranyum varlığına dair iddiaların araştırılmasını ve bu konuda yapılan yatırımların amacının kamuoyu ile paylaşılmasını istedi.
Üniversitelerde liyakat ve katılımcılık yeniden tesis edilmelidir.
Madencilikte kamu yararı, çevre duyarlılığı ve milli üretim öncelikli olmalıdır.
“Hem eğitimde hem üretimde temel mesele adalet ve şeffaflıktır.
Üniversitelerimizi yeniden bilim merkezleri haline getirmek, madenlerimizi ise gelecek nesiller için akılcı şekilde değerlendirmek zorundayız.”
Doğan Bekin’in aynı gün Meclis’e sunduğu bu iki çalışma, Türkiye’de hem yükseköğretim yönetimi hem de yer altı kaynaklarının işletilmesi konularında yeni bir tartışma başlatacak gibi görünüyor.
Bekin’in teklifleri; demokratik katılım, kamu yararı ve çevresel duyarlılık ekseninde şekillenen bütüncül bir yaklaşımı temsil ediyor.