Abov! Nihat Diyorsun Ne Diyorsun! Afat Afat!

Abov! Nihat Diyorsun Ne Diyorsun! Afat Afat!
Yayınlama: 24.09.2025
A+
A-

Nihat Bey’le konuşarak Bursaray’a doğru yürüdük. Yol boyunca daha çok benim sorularımı yanıtladı. Sohbet ilerledikçe, bu değerli insanın dünyasını, anılarını ve yazdıklarını daha yakından tanıma fırsatım oldu.

Bu köşede onun yaşam öyküsünü ve kaleminden dökülenleri yansıtırken, özgeçmişinden başlıklar açarak ve “Bastonlu Amca” kitabından alıntılarla devam etmek isterim. Yazı da şanına yakışır bir fiyakada olsun.

Şair, Yazar ve Çevirmen Bir Ömür

Nihat Bey, 27 Eylül 1943 yılında Bulgaristan’ın Kırcaali vilayeti, Eğridere kazası, Durabeyler Köyü’nde dünyaya gelir. Çocukluğundan itibaren edebiyatla yoğrulan hayatı, onu şiirden romana, öyküden gülmeceye uzanan geniş bir yelpazede üretmeye yöneltir. Bugün ardında yirmi kadar kitap bırakan bir kalem emekçisidir.

Eğridere’nin İzleri

“Bastonlu Amca” kitabında doğduğu toprak olan Eğridere’ye ve bu toprakların yetiştirdiği insanlara genişçe yer verir. Hemşerisi Sabahattin Ali’yi büyük bir saygıyla anar. Satırlarında hem bir vefayı hem de bir memleket sevgisini görmek mümkündür.

“Abov! Afat Afat!”

Bizim oralarda birini överken, “Abov! Ahmet diyorsun, ne diyorsun! Afat afat!” derler. İşte ben de içimden tam da böyle söyledim: “Abov! Nihat diyorsun, ne diyorsun! Afat afat!”
Ama yaşı benden büyük olduğu için, yüksek sesle dile getiremedim. O söze gerek kalmadan, ardında bıraktığı eserler zaten bu sözü doğrular nitelikte.

Kelimelerin gücünü, yaşamın içinden süzülen anılarla birleştiren Nihat Bey, yalnızca bir yazar değil; bir memleketin hafızasını taşıyan bir edebiyat emekçisidir. Onu tanımak, aslında Eğridere’yi, göç yollarını ve Anadolu’ya taşınan bir kültürü tanımaktır.

Ahmet Koçak
Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı

ŞAİR, YAZAR, ÇEVİRMEN NİHAT ALTINOK
Nihat Beyle konuşarak Bursaray’a doğru yürüdük. Bursaray’a bindik. Daha çok benim sorduğum sorulara yanıtlar veriyordu…
Bu değerli insanı tanımaya özgeçmişinden tümceleri ara başlık yapıp; “Bastonlu Amca” kitabından alıntılar yaparak devam edeyim ve yazı da şanına yakışır fiyakada olsun.
“Şair ve Yazar, Çevirmen 27 Eylül 1943 yılında Bulgaristan’ın Kırcaali vilayeti, Eğridere kazası, Durabeyler Köyü doğumludur…”
Bizim oralarda birini överken “Abov! Ahmet diyon ne diyon! Afat afat!” derler gerisini anlarsınız. Nihat Bey için de içimden; “Abov! Nihat diyon ne diyon! Afat afat!” sözleri geçti. Yaşı benden büyük olduğu için öyle diyemedim tabii. Şiir, gülmece, öykü, romanlardan oluşan yirmi kadar kitap yazmış.
Bastonlu Amca kitabında Eğridere’ye, Eğridere’nin yetiştirdiği insanlara genişçe yer vermiş. Hemşerisi Sabahattin Ali’yi saygıyla anmış ve Eğriderlilere;
“Siz İğridereliler, Kırcali’nin Yahudilerisiniz.” diyen gazeteciye Ünlü yazar Halit Ali Osman Dağlar yanıt vermiş:
“Nedenmiş o? İğridereliler cimri insanlar mı? İğridereli onurludur, İğridereli dosttur, sözünün eridir. İğridereli düğün pilavıyla dost ağırlamaz, alın terine kesesine güvenir…”
Gülmece kitapları yazmış. Ona Bulgaristan Türkleri arasında çağımızın Nasrettin hocası, derlermiş.
Gülmecelerden bazılarını Bastonlu Amca kitabına almış. Kitapta geçen birini yazayım da nasıl bir gülmece ustası olduğunu siz tahmin edin;
“İğridereli elinde bir tas pekmez, “gidip şunu biraz sıvıdayım da (sulandırayım, cıvıtayım anlamına gelen bu sözcük hoşuma gitti.) ekmeğe yapışmasın” demiş. Çeşmeye doğru yürümüş. Bir de bakmış ki çeşmenin musluğu yok. Boşuna su dökülmesin, diye ucu sivri bir çubuk sokmuşlar su borusuna. İğridereli pekmez tasını yaklaştırarak, bir taraftan da çubuğu oynatarak çıkarmaya çalışmış. Derken efendim birden bire boşalan su, kaptaki pekmezi yalamış götürmüş. Çaresi var mı? Kendisine kızmış baştan; “elinden bir şey gelmez senin de eşek herif,” demiş mırıldanarak. Öfkesini yenemeyerek arkasını dönmüş; “sen de hayırlı bir çeşme olsaydın boruna kazık sokmazlardı.” demiş. Eğridereliler öyle maharetliymiş ki; topalını bile Bağdat’ta bulurlarmış. “Yeni toplumlar beraberinde yeni şarkılar getirir.” tümcesiyle; gerçekten göçmenlerle birlikte ülkemize yeni şarkılar da gelmiştir.
“…Göbek adı Nejat, baba adı Behçet’tir. İlk ve Rüştiye Mektebi’ni kendi köyünde ( 1957 ) tamamladıktan sonra, sınavlarını kazandığı Kırcaali Türk Pedagoji Okulu’na 1957/58 ders yılında yazıldı…”
Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan ve hâlâ devam eden göç hareketlerinde; Batıdan Yunanistan’dan Bulgaristan’dan mübadeleyle soydaşlarımız göç etmişlerdir. Doğudan gelen soydaşlara Ahıskalı denmiştir. O yıllarda Çarlık Rusya’sından ve Krallıkla yönetilen Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelen soydaşlar yoksul ve eğitimsizlerdi. Yine de Anadolu’nun gelişmesinde katkıları oldu. Sonraki yıllarda Sosyalist yönetimden gelen Ahıskalılar ile 1989 da yine Sosyalist yönetimce adları değiştirilmek için baskı yapılan eğitimli soydaşlarımız anavatanları Türkiye’ye göç etmişlerdir. Her iki kesim de Sosyalist yönetimin sıkı eğitiminden geçmiş eğitimli insanlardır. Yazarımız Sosyalist yönetimin eşitlikçi sıkı eğitim sisteminden geçmiş Rus Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmuştur. Rusya’ya giderek yüksek lisansını tamamlamıştır. Babası işçi olan yazar, Türkiye’de turist rehberliği, çevirmenlik yapmış, birçok kitabı Türkçeye çevirmiş. En tanınmışı Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı olmuş. Bulgarca, Rusça, Türkçeyi iyi bilmesi önüne fırsatlar çıkaracaktır ve o da bu fırsatları değerlendirecektir. Değerlendirmiş de. Çevirmenlik yaptığı ünlü kişileri yazayım da Rusça ve Bulgarca seviyesini siz tahmin edin; S. Demirel, T. Özal, Kravçuk, M. Gorbaçov, B.Yeltsin, Niyazov, Nazabaev,N. Eczacıbaşı…
“…Haziran 1978’de Göç Anlaşması’ndan yararlanarak, eşi ve üç çocuğuyla birlikte İstanbul’a yerleşti. Bir firmanın Rus ve Bulgar masaları geçici müdürlüğünü yaptı. 1978/79 ders yılında İstanbul’da Pertevniyal Lisesi’nde ücretli beden eğitimi, Sultanahmet Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde turizm dersleri verdi. Bu arada SİNEMATEK Direktörü Ahmet Sezerel’in isteğiyle Rusça ve Bulgarcadan birçok film tercüme etti, ayrıca seslendirdi. N.Y.Vaptsarov şiir sergisi çevirilerinde Nihat Altınok imzası vardı…”
Bulgaristan başbakanı diktatör Jivkov zulmü sırasında aydınlar konuyu tartışır ve çıkış yolları arar. Tartışmalar arasında geçen şu tümce dikkat çekicidir; “Kötülük ortadan kalkacak diye kimse kendini kandırmasın. Çünkü dolaylı dolaysız, onun var olması için herkes elinden geldiğince bir şeyler yapıyor.” bu tümce günümüz Türkiye’sine de uymuyor mu? O acı dolu yıllarla ilgili yazarın bir gülmecesini de yazayım:
“70’li yıllarda Bulgaristan Milli Eğitim bakanlığı bir karar alır; Türk asıllı öğretmen ailelerine birer domuz yavrusu verilir. Besleyip büyütecek, sezon sonu yerli makamlara teslim edeceklerdir. Kumali (Yazarın bizdeki Temel karakterine benzer gülmece kahramanı), henüz vade dolmadan kasaba parti komitesine gider ve şöyle der:
“Gelin bakın benim domuz intihar etti.”
Tertip edilen komisyon olay yerine gider. Kasabanın merkezinde bir ağaca asılı domuzu görür. Göğsüne asılmış tabeladaki şaşırtıcı yazı dikkati çeker; “daha fazla Türk esaretine dayanamadım.”
Rusya’ya kaçırılan Truva hazinelerini ilk gören Türk olduğunu yazmış değerli yazar. Göç edebiyatı öyle her yazarın ağzına göre kaşık değildir ama yazar romanlarıyla bunu başarmıştır.
Kitapta geçen Mehmet Çavuşun anlattığı hoş bir anı:
“Şair Recep Küpçü’yle Burgaz’da kafaları çekip sahilde yürürler. Küpçü yürümekte zorluk çeker. Topallamaya başla r ve şöyle der:
“A be çavuş son zamanlarda biraz içince, bir bacağım kısalıyor ve hemen topallamaya başlıyorum.” Lambaların ışıdığı mahalleye gelince bakarlar ki, bir ayakkabının ökçesi kopmuştur. Bu durumda Çavuş ekler:
“Öteki ökçeyi de koparıver…” Onlar, öbür ökçeyi de kopararak göç eden insanlardır.
Nihat Beyle konuşarak Bursaray’a doğru yürüdük. Bursaray’a bindik. Daha çok benim sorduğum sorulara yanıtlar veriyordu. Bursaray’dan sonra belediye otobüsünde seyahatimiz devam ederken herkesin duyacağı şekilde söyleşimiz devam etti. Yolculuk ettiğimiz insanlar iki eğitimci yazarın konuşmalarına tanıklık ettiklerinden habersizdiler…
ahmet.kocak16@hotmail.com

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.