Ali Yazır – Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazısı
Muhafazakâr kesim, özellikle son yıllarda ekonomik güç kazandıkça, kendi kültürünü ve değer dünyasını terk ederek hızla modern toplumların yozlaşmış yüzüne benzemeye başladı. Lüks yaşam, marka tutkusu, şatafat ve sosyal medya vitrinine dönüşen hayatlar artık birer statü sembolü olarak görülüyor. Oysa bu yeni yaşam tarzı, İslam’ın sade, ahlak merkezli ve tevazu dolu anlayışıyla taban tabana zıt.
Modernliğin hastalıklı çocukları gibi davranan bu yeni zengin muhafazakârlar, ne yazık ki “seçkinlik” kavramını da yanlış yorumladı. Seçkinlik; gösterişte değil, karakterdedir. Asillik, marka giyinmekte değil, sözünde durmakta; zerafet, arabada değil, davranışta gizlidir. Ahlak, sadelik, tutarlılık ve inançla yaşamak; işte gerçek elitlik budur.
Ancak fanteziler –sonsuz ve sınırsız düşler– gerçekliğe yaklaştıkça anlamsızlaşır, tadını yitirir, hatta zamanla acı verir. Bu acı fantezilerini siyasete taşıyan tatminsiz ruhların, başkalarının hayallerini pazarlayarak kendi boşluklarını doldurmaya çalışmasında da görülüyor. Onların kıskançlıkları, açgözlülükleri ve doyumsuzlukları yüzünden bedel ödeyen yine halk oluyor.
Gerçeklikten uzak, sahte bir “elitlik” hayaline kapılmış bu kesimin sonunda ne kültürü kalır, ne ahlakı… Geride sadece savrulmuş değerler, içi boşaltılmış inançlar ve toplumun vicdanında derin yaralar kalır.
İşte o yazı…
Muhafazakarlar, İslamcılar son yıllarda ekonomik olarak kazanım elde ettikleri için olsa gerek, hastalıklı modernleşmiş toplumların çocuklarına benzerlikte hızla yol alarak; lüksü, gösterişi, birçok imkanlara sahip olmayı seçkinlik, elitlik zannedip kendi kültürlerine yabancı bir hayatı yaşamaya başladılar.
Bilmedikleri yada bilipte üzerine yattıkları ise seçkinlik, asillik, zerafet ve güzideliğin, görünüşte değil ahlakta, kişinin inandığı ve düşündüğü gibi ilkeli, tutarlı yaşamayı başarmasında olduğudur.
Fanteziler (sonsuz, sınırsız düş ) gerçekliğe yaklaştıkça anlamsızlaşır, tatsızlaşır hatta acı verir.
Fantezilerini siyasal alana taşıyan tatminsizlerin, başkalarının rüyalarını pazarlamalarının, kıskançlıklarının, açlıklarının kötü sonuçlarıyla biz halk olarak cezalandırılıyoruz.
Bize batının pisliklerini bize siyaset diye,kültür diye, sanat diye, ilim diye, millilik diye satanların, ihanet ile eş olabilecek zayıflıklarını, meşrulaştırmaktan, taşımaktan yorulduk, yolumuzdan saptık, evin yerini unuttuk.
Ha şunu da belirtmek lazım, acaba o doğru eve giden o yola talip bir millet halen mevcut mu? varmı? Yoksa tarihte mi kaldı!
Onu bunu bilmem,bildiğim;
Muhafazakar, dindar olanlardan
Rüşvetçi çıkmaz
Ayyaş çıkmaz
Liyakatsize torpil yapmaz
Gaspçı çıkmaz
Gösterişli bir yaşantıdan kaçınır
Çek senet tahsilatçısı çıkmaz.
Devletin gücünü kullanmaz
Mafya bozuntusu çıkmaz.
Halkın içinde iç içe yaşar kendini büyük görmez
Vatana ihanet eden zaten hiç çıkmaz.
Menfaati için,her boyaya boyanan,her kılığa giren çıkmaz.
Tecavüzcü çıkmaz.
Ammaa bugün bu düşüncem iflas etmiş durumda maalesef çıkıyor.
Bu topluma ne oldu da; emek sömürüsüne, haksız zenginleşmeye, namussuz patronluğa, ahlaksız burjuva konusunda ne kadar hissiz, tepkisiz, ilgisizleşti!.
Daha birkaç gün önce Dilovası’nda parfüm fabrikasında ölen 16 yaşında çocuk, üç çocuklu kadın, yangında ölen 6 kadının fotoğrafları, yaşları, işçi çalıştırma istismarları yürekleri parçaladı.
Tüm devlet mekanizmasıyla, sivil toplumuyla, aydınıyla bu tür katliamlara, bu tür istismarlara bırakın kabullenmeyi isyan etmemiz lazım.
İşçi, emekçi ölümü, iş kazası, çocuk işçi ölümleri ülkemizde o kadar fazla ki…
En acısı da sürekli denetlenmesi gereken, bu tür merdiven altı işyerlerindeki ölümler.
İslam’da emekçinin hakkı yalnızca “alın teri kurumadan hakkını ödemek”ile sınırlı olamaz!.
Birkaç alt seviye mevkideki görevli memuru sorumlu tutmakla da bu işin çözümü olmaz…
Bakanından iş yeri sahibine kadar yaptıkları, yapmadıklarıyla kim olursa olsun, hak edilen adaleti uygulamadıkça, dibine kadar hesabını sormadıkça devlet olmanın ne manası var ki…
Çalışanların ömürlerini elbette bilemeyiz, takdir de edemeyiz ancak, istismarlarını, sömürülmelerini engelleyemez, hesabını da mı soramayız?
Kendisini bilen insan, biraz düşünerek, aynaya bakarak kendini disipline etmeli.
Ey yetkililer biliniz ki, binmişsiniz dünya nimetlerinin trenine, gidiyorsunuz kıyamete.
Giderken sağa,sola çamur, pislik, çirkeflik bulaştırmayın. Bu millet, bu devlet bunu haketmiyor.
Bu işin sonunda zararlı çıkarsınız, vazgeçin yanlışlardan. Adalet için, eşit paylaşım için, sevgiyle yardımlaşmak için halkla iç içe bütünleşin. Yoksa gün gelir sokağa,halkın arasına dahi çıkamazsınız. Eden ettiğini mutlaka görür.
İnsan hiçbir çıkar gözetmeden,
birbirini görünce gülümseyen dostlarla yaşar hayatı…
Hayatı çekilir kılan, arkadaşının hâliyle hallenen dostlar, dostluklardır.
Dostlarınız ve dostluğunuz eksilmesin.
Ali YAZIR