Cüneyt Bülent Şeker — Bursa Vatan Medya Grubu Köşe Yazarı
Minik Büşra Türkoğlu… Adı verildikten sonra, satır aralarına gömülen bir trajedi değil; bugünkü sağlık sistemimizin, adalet uygulamalarımızın ve denetim mekanizmalarımızın çıplak fotoğrafıdır. Ailesinin istememesine rağmen uygulanan tıbbi müdahaleler, “zorunlu” denilerek gerçekleştirilen testler ve ardından gelen yanlış teşhis iddiaları, sadece bir çocuğun ölümü değildir — vahim gerçeklerin kapısını aralayan bir alarmdır.
Büşra’nın ailesi, basına yansıyan iddialara göre bazı tetkik ve tedavilere rıza göstermemiş. Buna rağmen hukuki kararlar veya idari baskılarla müdahalenin zorlandığı öne sürülüyor. Bu tür uygulamalar, tıbbi etik ve kişisel haklar açısından tartışma dışı olamaz. Bir veli “Ben çocuğuma ne yapılmasını istemediğimi söyledim” derken, devlet kurumlarının, hakim-savcı kararlarının bu rızayı nasıl biçimlendirdiği acil olarak açıklanmalıdır.
Topuk kanı (yenidoğan tarama testi) gibi tetkikler sağlık sistemlerinde rutin uygulamalardır; ama uygulama biçimi, bilgilendirilmiş onam ve mahkeme müdahaleleri soru işaretleri doğuruyorsa bunun açıklanması gerekir. Büşra örneğinde hangi testler yapıldı, hangi sonuçlar yanlış yönlendirmeye sebep oldu, adli süreç nasıl işletildi? Basına yansıyanların binde biri bile doğruysa bile bunun faturası ağırdır — bu haberlerin üstünde durulmalı, aydınlatılmalıdır.
Medikal hatalar, yanlış teşhisler, gereksiz ya da yanlış ilaç uygulamaları tek bir vaka değil, sistem sorunudur. Basına yansıyan ölümler, yaşananların buzdağının görünen kısmı olabilir. Büşra’nın ölümü, “yanlış teşhis” ile ilişkilendiriliyorsa; sorumlular kimlerdir, hangi protokoller atlandı, hangi sağlık çalışanları kusurlu bulundu? Hastane kayıtları, izlem formları ve adli tıp raporları şeffafça açıklanmalıdır.
Ailelerin rızasını devre dışı bırakan kararlar varsa; hakim-savcı uygulamalarının kıstasları; çocuğun üstün yararı ilkesi nasıl yorumlandı; çocuk hukuku uzmanları ne diyor? Yargı süreçleri, acil sağlık kararlarında hangi standartlarla hareket ediyor? Bu sorular cevapsız kalmamalı.
Ailelerin yaşadığı travma, basının ilgisinden ziyade örtbas edildiğine ilişkin suçlamalara uzanıyor. “Bir telefonla üstünü örttüler” iddiası, gazeteciliğin bağımsızlık meselesini yeniden gündeme getiriyor: Hangi haberler neden susturuluyor? Hangi kaynaklara erişim engelleniyor? Ölen çocukların hikâyelerini görünmez kılmak, kamu sağlığı adına kabul edilemez.
Sağlık personeli ve denetleyici kurumlar, hastanın yaşam hakkı ve onurunu koruma yükümlülüğündedir. Sessiz kalan ya da hataları görmezden gelen çalışanlar, sistemin parçası haline gelir. Büşra vakası, meslek etiği ihlallerinin soruşturulmasını zorunlu kılıyor: meslek odaları ve Sağlık Bakanlığı hangi adımları atacak?
Açık, bağımsız soruşturma: Olayla ilgili derhal bağımsız bir soruşturma başlatılmalı; adli tıp raporları, hastane kayıtları ve bilirkişi incelemeleri şeffaf biçimde paylaşılmalı.
Hukuki inceleme: Ailenin rızasının nasıl yok sayıldığı, mahkeme kararlarının gerekçeleri ve uygulanan usul hukukî açıdan incelenmeli. Hakim-savcı uygulamalarındaki yanlışlıklar varsa hesap sorulmalı.
Sağlık protokollerinin gözden geçirilmesi: Yenidoğan tarama uygulamaları, bilgilendirilmiş onam süreçleri ve acil müdahale kriterleri ulusal düzeyde tekrar değerlendirilip netleştirilmeli.
Basın özgürlüğü ve erişim: Gazetecilerin bilgiye erişimi engelleniyorsa bunun nedenleri soruşturulmalı; ailelerin anlatılarına kulak verilmeli.
Meslek etiği soruşturmaları: İhmali olan sağlık çalışanları, idareciler ve denetçiler hakkında disiplin ve cezai süreçler işletilmeli.
Minik Büşra’nın ölümü, sadece bir aile trajedisi değil; kamu vicdanını sarsan bir uyarıdır. Hangi gerekçeyle ailelerin iradesi göz ardı edildi? Hangi sağlık protokolleri ve hangi yargı uygulamaları çocukları tehlikeye attı? Bu soruların yanıtı verilmeli; sorumluların hesabı sorulmadan benzer acılar devam edecektir.
Aileler yalnız bırakıldıysa, bu toplum ayıbıdır. Basın susturulduysa, demokrasinin bekçisi yara almıştır. Sağlık sistemi hatalarını örterek ilerleyemez. Bugün Büşra ismiyle konuştuklarımız yarın hepimizin çocuğu olabilir. Sessiz kalınamaz; hesap sorulması şarttır.
—
Cüneyt Bülent Şeker, Bursa Vatan Medya Grubu
Bunları yapanlar tek tek yargılanmalı bir çocuğun içine gitti bir ailenin evladı gitti bir memleketin bir vatandaşlık gitti doğum oranları bu kadar düşmüşken bu tarz yapılan müdahaleler yüzünden insanlar ya çocuk doğurmak istemiyor ya da doğurduğu çocuğu bunların eline vermek istemiyor bu gidişle daha da güven sarılacak gibi duruyor