Türkçemiz, Kökümüzdür!

Türkçemiz, Kökümüzdür!
Yayınlama: 24.08.2025
A+
A-

Ahmet Koçak – Bursa Vatan Medya Grubu / Köşe Yazısı

Acıktığımızda, susadığımızda ilk seslendiğimiz kelimeler… “Anne” dedik, “Baba” dedik. İşte o ilk sözler, hayatla tanışmamızın, insan olmanın ve insan kalmanın kapısını açtı: Dilimiz Türkçe.

Türkçemiz, sadece bir iletişim aracı değil, kültürümüzün, tarihimizin, kimliğimizin ve ruhumuzun aynasıdır. Ailede öğrendik önce… Sonra mahallede geliştirdik, okul sıralarında pekiştirdik. Okuyarak, yazarak, konuşarak ve anlayarak… Şimdi yine bu dili yaşayarak ve yaşatarak ilerliyoruz.

Her ne kadar kimi çevrelerde, saraylarda, bazı seçkin zümrelerin arasında unutturulmaya çalışılsa da; Anadolu’nun kalbi Türkçe ile atmaya devam ediyor.
Anadolu’da yaşamış Yunus Emre, Aşık Paşa, Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal, Hacı Bektaş-ı Veli, Köroğlu ve Karacaoğlan gibi gönül erleri, Türkçemizin en güzel haliyle bize bugün bile yol gösteriyor. Onların diliyle sevgiyi, barışı, insanı ve evreni öğrendik.

Ve elbette bir isim var ki Türk dilinin kilometre taşı: Kaşgarlı Mahmud.
1072 yılında Bağdat’ta yazmaya başladığı ve 1074 yılında tamamladığı Dîvânu Lugâti’t-Türk, yalnızca bir sözlük değil; bir milletin köklerini, hafızasını, edebiyatını, dünya görüşünü ortaya koyan eşsiz bir eserdir. Kaşgarlı Mahmud, yalnızca sözlük yazmadı; bir milletin dil tarihini yeniden inşa etti.

Türkçemiz, geçmişimizin sesi olduğu kadar geleceğimizin de teminatıdır.
Onu konuşan, yazan, yaşatan her birey bu mirasın bir parçasıdır.
Unutmayalım ki, diline sahip çıkmayan milletler, kimliğini yitirir.
Ve Türk milleti, diline asla ihanet etmez.

Dilimizi yaşatmak için konuşmalı, öğretmeli, yazmalı ve okumalıyız.
Çünkü bu topraklarda bir şey hâlâ dimdik ayakta duruyorsa, o da Türkçedir.

Ahmet Koçak
Bursa Vatan Medya Grubu – Köşe Yazarı

GÜZEL TÜRKÇEMİZ
Acıktığımızı, susadığımızı söylediğimiz; anne, baba diye ilk söze başladığımız dilimiz Türkçeyi ailede, mahallede, okullarda, geliştirdik. Okuyarak yazarak, diğer insanlarla iletişim kurarak; öğrenerek, öğreterek geçen ömrümüzde yine onu okuyarak yazarak, derdimizi onunla anlatarak yaşamaya devam ediyoruz.
Her ne kadar saraylarda konuşulmayıp unutturulmaya çalışılsa da Anadolu insanı, Anadolu’da yaşayan Yunus Emre, Aşık Paşa, Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal, Hacı Bektaşi Veli, Köroğlu, Karacaoğlan gibi ozanlar diliyle günümüze kadar geldi.
Kaşgarlı Mahmut, 1072 yılında Bağdat’ta yazmaya başladığı,1074 yılında tamamladığı Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün bulunuşuyla birlikte Türk dili tarihinin yeniden yazılmasını sağlayan ve Türkçenin karanlıktaki pek çok konusunu aydınlatan bizlere kazandıran, Türkoloji’nin kurucusu, Türk sözlükçülüğünün atasıdır.
Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277 tarihinde Konya’da “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşmayacak!” diyen fermanını yayınlayarak, Türkçenin yeniden devlet dili olmasını sağlamıştır.
Güzel dilimizi seviyor, koruyor ve geliştirmeye devam ediyoruz.

“Bilgisayarla bilişim dünyası, yazılım dünyasına geçişimizle Prof. Aydın KÖKSAL bilgisayar, iletişim, bilişim, yazılım, donatım, bellek, ileti, çıktı, bilgi işlem, veri tabanı, gibi her gün kullandığımız sözcükleri Türkçemize kazandıran ve benimseten insandır. Sayın Köksal bu sözcükleri türetmeseydi computer, printer, memory, komünikasyon, instruction, prosesingi gibi sözcükleri kullanıyor olacaktık. Günümüzde o yabancı sözcükler kullanılmamaktadır.
Aydın Köksal’ın Türkçe karşılık bulduğu sözcük sayısı 2500’ü buldu. “Bunların içinden 50 tanesi benimsense, bana yeter” demişti.
2500 sözcüğün tamamı da tuttu, halkımız tarafından benimsendi.
Ayrıca Tekel ve sıkıyönetim sözcüklerini, Ömer Asım Aksoy bulmuştu. Kelime yerine sözcük demeyi, Melih Cevdet Anday türetmişti. Günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır.” ( Alper Aksoy sayfasından özetlenmiştir.)
Prof. Aydın KÖKSAL ‘a günümüzün yaşayan Kaşgarlı Mahmut’u diyebiliriz.
Yakın bir zamanda başka bir yazarın köşe yazısından alıntı yapayım:
“Evvela Hacı Bektaş Veliyi ve Tüm ALP -EREN leri rahmet ve minnetle yâd ediyoruz..İslamın nuruna ayna..mizan mirasına muhafızlık ..nizam ı âlem umuruyla yola çıkan aziz ecdâda gâni ve âli rahmet diliyoruz..Kültür ve medeniyet muhayyele ve mirasına dikkat çeken kalemkârlara çok ihtiyacımız var..Bu ihtiyaç sadece dünü yâd değil geleceği abad ..geçmiş nifak tuzaklarına bşr daha düşmemek için önemli…”
İleri yaştayım, sürekli okuyan yazan biri olarak yazdığı sözcüklerin çoğunun anlamını tümcelerin gelişinden ancak çıkarabiliyorum. Bunlar da dilimizi yabancı dillerin boyunduruğunda bırakmak isteyenlerdir.

Sosyal medyada gündeme gelen söylentide, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, “Günaydın demek cahiliye dönemi âdetidir” dediği ve “günaydın” yerine, “Essalamü aleyna ve ala ibadillahissalihin” denmesi gerektiğini söylediği öne sürülmüştü. Bunu okuyanlardan Türkçe severler başladı bombardımana;
“Hadi oradan, biz birbirimizle ana dilimiz Türkçe selamlaşırız.”
“Onu diyene kadar akşam olur, almayayım.”
“Böyle boş sözler yerine; “siz açken benim Mercedes makam aracına binmem yanlış” demek gerekiyor…”
“Din olarak İslam’ı seçince dil olarak da Arapçayı mı seçmek gerekiyormuş?”

“Hapşırana çok yaşa yerine ‘Yerhamükellah’ önerisiyle gelmişlerdi. Pek tutmadı. Bu da tutmaz.”
“Türkçe yerine vatandaşımızın büyük çoğunluğunun anlamadığı yabancı bir dilde selamlaşmayı özendirmek ülkemizin birliğine dirliğine kast etmekle eşdeğerdir. Dil istilasıyla milletimizin yozlaşmasına hizmet edenlere dur diyelim! Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki her yerde ve her şeyde Türkçe kullanalım.”
“Bazıları İngilizce Fransızca, Farsça gibi dilleri yabancı dil olarak görürken Arapçayı yabancı dil olarak görmek istemiyor. Arapça da bize yabancı bir dildir. O nedenle telefonda, günlük yaşamda; günaydın, tünaydın, iyi günler, iyi akşamlar diye Türkçe selamlaşalım.”
Tepkiler üzerine Erbaş, geçmişteki bir yazısından dolayı böyle söylendiğini, kendisinin de Günaydın diye selam verdiğini söyleyerek düzeltme gereği duydu:
“Cahiliye döneminde birinin evine vardıkları zaman mahremiyete saygı göstermez, ‘Sabahınız hayat olsun’ gibi sözler söylerlerdi. Bizde bazı kimselerin kullandığı, ‘Günaydın, tünaydın’ ifadelerine benzer ifadelerdi bunlar” şeklinde yazımda geçen bu ifadelerden böyle bir sonuç çıkarılmıştır.”
Türkçe severlerin tepki göstermesi sevindirici bir gelişme olmuştur. Arapçayı kutsal bir dilmiş gibi düşünenlere dört yüz yıl yönettiğimiz Arapların dili yerine kendi dilimizi kutsal dil kabul etmeliyiz. İngilizler yüzyıllar boyu yönettiği ülkelerin dillerini alıp o dilleri kutsal dil olarak kabul etmişler midir, diye sormak gerekir.
Kuşkusuz Türkçemizin gelişmesinde en büyük pay, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkçeyi incelemek ve Türkçenin gelişmesi için çalışmak amacıyla 12 Temmuz 1932’de kurduğu Türk Dil Kurumu’nundur.
Atatürk’ün türettiği sözcüklerden bazıları:
Alan, artı, eksi, dikey, boyut, kesit, oran, teğet, uzay, yüzey, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, eşit, toplam, türev, yatay, er, gerekçe, subay, kurmay, kutsal, kıvanç, konut, ısı, esenlik, erdem, tüm…
“Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Mustafa Kemal ATATÜRK
ahmet.kocak16@hotmail.com

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.