Zeki Baştürk’ten Çarpıcı Mesaj: “Barış Hemen Şimdi Başlamalı”

Zeki Baştürk’ten Çarpıcı Mesaj: “Barış Hemen Şimdi Başlamalı”
Yayınlama: 12.08.2025
A+
A-

Bursa Vatan Medya Grubu köşe yazarı Zeki Baştürk, son yazısında “barış” kavramını gündelik hayatın merkezine taşıdı. Baştürk, savaşın yalnızca cephelerde değil, artık yaşamın her alanında var olduğuna dikkat çekerek, “Yaşamımızın her anı bir savaş alanı sanki” sözleriyle yazısına başladı.

Savaşın Yeni Tanımı

Baştürk’e göre, savaş artık sadece tankların, topların ve cephelerin dili değil. Günlük yaşamda “terörle savaş”, “yoksullukla savaş”, “hastalıklarla savaş” gibi ifadelerle hayatımıza yerleşmiş durumda. Hatta fazla kilolarla bile bir “savaş” yürütüldüğünü hatırlatan yazar, görünmeyen cepheler olarak adalet arayışını, özgürlük mücadelesini ve insanca yaşama hakkı için verilen kavgaları sıraladı.

“Barış, Uzak Bir Hayal Değil”

Baştürk, barışın çoğu zaman uzak ve ulaşılmaz bir olasılık gibi gösterildiğini, oysa barışın devletlerarası anlaşmalardan çok, insanların birbirine gülümsemesinde, komşuluk ilişkilerinde, kimseyi dışlamadan kurulan sofralarda bulunduğunu vurguladı. Ona göre barış, “sessiz bir ortaklık” ve “birlikte var olma iradesi”dir.

Kazanmak mı, Onarmak mı?

Yazısında, “kazanmak” kavramının sorgulanması gerektiğini belirten Baştürk, hastalıkla savaş kazanıldığında geriye ne kaldığını, yoksulluğu yenince yerine ne konulduğunu, hak kazanıldığında bu hakkın barış içinde korunup korunamayacağını sordu. Savaşın hangi türü olursa olsun yıkım getirdiğini, barışın ise onarım, emek ve sabır gerektirdiğini ifade etti.

Gerçek Cesaretin Tanımı

Baştürk’e göre gerçek cesaret, yumruğu kaldırmakta değil el uzatmakta; bağırmakta değil dinlemekte; kendini kanıtlamakta değil birlikte yaşamayı öğrenmekte gizli. “Barış, sadece savaşın bitmesi değil; korkunun, açlığın, adaletsizliğin de bitmesidir” diyerek, barışın kapsamını geniş bir perspektifle tanımladı.

Barış Planı İçin Çağrı

Barışın, kimsenin lütfu değil doğuştan gelen bir hak olduğunun altını çizen Baştürk, onu kurmak, korumak ve her gün yeniden inşa etmek gerektiğini belirtti. Sözcüklerimizi değiştirmemiz gerektiğini söyleyerek, “Savaş yerine çözüm, düşman yerine insan demeyi öğrenmeliyiz” dedi. Yazısını, “Belki o zaman her sabah uyandığımızda savaş listesi değil; barış planı yaparız” ifadeleriyle tamamladı.

Baştürk, yazısını şu umut dolu cümleyle noktaladı:
“Barış içinde, mutlu ve insanca yaşayacağımız günlerin umudu ve özlemiyle…”

İşte o yazı…

HERKESLE, HER ŞEYLE SAVAŞIYORUZ. BARIŞ NE ZAMAN?

Yaşamımızın her anı bir savaş alanı sanki.  Savaş sözcüğü salt tankların, topların, cephelerin dili değil artık. Gündelik yaşamın da olağan gündemi.  Sabah gözümüzü açar açmaz bir mücadele başlıyor. Terörle savaş, yoksullukla savaş, hastalıklarla savaş, hatta fazla kilolarla savaş… Bir de görünmeyen cepheler var: Adalet arayışı, özgürlük mücadelesi, insanca yaşama hakkı için verilen kavgalar.

İnsan, doğası gereği yaşamı sürdürmek için çabalar. Ama bu çaba, bizde neredeyse savaş sözcugu ile  yan yana duruyor. Oysa savaşın olduğu yerde huzur olmaz; huzurun olmadığı yerde de barış yeşermez. Biz, her şeyi yenmek için yaşıyoruz. Oysa belki de asıl olan  kimi şeyleri yenmeye çalışmak değil, onlarla uyum içinde yaşamayı öğrenmek.

Barış… Hep uzak bir  olasılık gibi anlatılıyor. Sanki gökyüzünde asılı, erişilemeyen bir düş. Oysa barış, salt devletlerin imzaladığı anlaşmalarda değil; sokakta birbirine gülümseyen insanlarda, komşusunun kapısını çalan bir çocukta, kimseyi dışlamadan kurulan sofralarda saklı. Barış dediğimiz şey, aslında sessiz bir ortaklık; birlikte var olma iradesi.

Ne garip… Hep “kazanmak” istiyoruz ama kazanmanın anlamı hiç sorgulanmıyor. Hastalıkla savaşı kazandığımızda geriye ne kalıyor? Yoksulluğu yenince yerine ne koyuyoruz? Bir hakkı aldığımızda, onun değerini koruyacak barışı sağlayabiliyor muyuz? Savaş, ne biçimde olursa olsun, yıkım getirir. Barış ise onarım ister, emek ister, sabır ister.

Belki de asıl cesaret, yumruğunu kaldırmakta değil; elini uzatmakta. Bağırmakta değil; dinlemekte. Kendini kanıtlamakta değil; birlikte yaşamayı öğrenmekte. Çünkü barış, sadece savaşın bitmesi değil; korkunun, açlığın, adaletsizliğin de bitmesidir.

Barış içinde yaşamak, bizim de hakkımız. Ve bu hak, kimsenin lütfu değil; insan olarak doğuştan sahip olduğumuz bir hak. Ama barışı istemek  yetmez; onu kurmak, korumak ve her gün yeniden inşa etmek gerekir. Bunun için önce sözcüklerimizi değiştirmeliyiz. “Savaş” yerine “çözüm” demeyi, “düşman” yerine “insan” demeyi öğrenmeliyiz.

Belki o zaman, her sabah uyandığımızda savaş listesi değil; barış planı yaparız. Önce kendimizle  barışık yaşamalıyız .Ve belki o zaman, “Barış ne zaman?” sorusunun yanıtı “ hemen şimdi ” olur.
Barış içinde bir arada birlikte,  mutlu ve insanca yaşayacağımız günlerin umudu ve özlemiyle…

Zeki BAŞTÜRK

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.